30 Ağustos 2010 Pazartesi

NOT ETTİKLERİM

Gerçeği her yerde savun. Anlayan olmasa bile vicdanına karşı hesap vermekten kurtulursun.

HERBERT GEORGE WELLS



İyi insanlar güven içinde yaşayan, yaşama inanan ve yarın ya da öbür gün onaylamayacakları hiç bir adımı atmayan insanlardır ki, duygularıyla davranışlarının kapsam ve sonuçlarını açık net kestirebilirler.


HERMANN HESSE



Saygı eksikliği en temel suçtur. Çünkü bir çok suça kaynaklık eder.


EDWARD DE BONO







NOT ETTİKLERİM

Akıl, insan olarak insan gibi hareket etmenin evrensel ölçütüdür.

Diğer ölçüt ise, birey olarak öyle bir şekilde hareket et ki, hareketlerin sosyal statülerin ve moral karakterinle tutarlı olsun.

EPİKTETOS

NOT ETTİKLERİM

  • Kişi nasılsa, tanrısı da öyledir.
  • Büyük ruhlar hem geçmişte, hem de gelecekte yaşamak zorundadırlar.
  • İnsanın evrende ulaşabileceği en yüksek şey, hayret etmektir ve eğer yakaladığı görüntü onu şaşırtıyorsa, memnun olmalıdır. Ona daha yüksek bir şey nasip olmaz ve bunun arkasında bir şey aramamalıdır. Çünkü sınır burasıdır.
  • Yaşam yolunun sınırlarını kimse açıklayamaz. Her yolcunun tökezlemesi gereken taşlar vardır.
  • Dünyada aslında hep vedalaşma vardır.
  • Bütün insanlar umutların da yanılır, beklentilerinde aldanır.
  • İnsanlar hayata yaranmaya çalışır, ama hayat ona yaranmaya çalışmaz.
  • Yaşlandıkça hayatımı hep eksiklerle görüyorum, oysa başkaları onu bir bütün sayıp zevk alma eğilimindeler.
  • Kendimi tanırsam hemen kaçmam gerekir.
  • Yaşamak demek, karşı koymak demektir.
  • Bir insanın hayatı onun karakteridir.
  • Yanlış bir adım, insanı zirveden aşağıya yuvarlar.
  • İsa bir daha gelmiş olsaydı, onu ikinci kez çarmıha gererlerdi.
  • Duyular aldatmaz, aldatan hükümdür.
  • İnsan konuşacaksa, söyleyecek bir şeyi olmalı.
  • Kadın arkadaşlar ikiye ayrılır: Uzaktan etkisi sürenler ve yanınızdayken bir şey ifade edenler.
  • En güzel etki benzer iki ruhun birbirine yaptığı etkidir.
  • Yalnız sevdiğimiz kişiden öğrenebiliriz.
  • Aşk ve yoksulluk en iyi öğretmenlerdir.
GOETHE

28 Ağustos 2010 Cumartesi

SAHANDA PİRZOLA

Mâlzemeler:

  • 4-5 kalem pirzola
  • 6-7 adet arpacık soğan (1 adet orta boy soğan)
  • 2 adet domates
  • 2-3 çorba kaşığı zeytinyağı
  • 1 çay kaşığı deniz tuzu (önceki tariflerde üzerinde hassasiyetle durduğum doğal tuz)

Yapılışı:

Porselen bir kâsede pirzolaları zeytinyağı ile iyice harmanlayınız. Büyük boy bir sahanı ocağınızın orta boy gözünde iyice ısıtınız. Pirzolaları tek tek dizerek, her iki tarafını 5'er dakika kızartınız.

Kızarttığınız pirzolaları porselen bir tabağa alarak, üzerini bir kapakla örtünüz. Sahana arpacık soğanları (yarım ay şeklinde doğranmış normal soğan) alarak, 3-4 dakika soteleyiniz.

Rendelenmiş domatesleri ilâve ederek, domateslerin suyu çekilinceye kadar pişiriniz.

Hazırlamış olduğunuz domates sosuna, pirzolaları diziniz. Üzerlerine geçecek kadar sıcak su ilâve ediniz. Etler kemikten dökülürcesine pişmiş oluncaya kadar, gerekirse sıcak su ilâvesi ile pişiriniz. Ocağı kapatmaya 5 dakika kala tuzunu ilâve ediniz.

Püre ve pilâv eşliğinde sunum yapınız.

NOT

Sitemdeki tüm metin ve fotoğrafların hiç bir hakkı saklı değildir. Dünya insanlığına katkı amaçlı yazılmaktadır.

Sadece değerli misafirlerimin vefa göstererek, orjinal tarifleri değiştirmeden, kaynak gösterilerek yazmalarını rica ederim.

Sevgilerimle.

NOT ETTİKLERİM

İNSANLIĞA ÇEKİLMİŞ MESAJ


Gözler tam da gecenin karanlığına aldanıp, uykuya dalıp gidecekken, yüreğinde aydınlık taşıyan güzel insana, iyi geceler demek geldi içimden.

27 Ağustos 2010 Cuma

ZEYTİNYAĞLI YAPRAK DOLMASINDA FARKLI BİR SARMA TEKNİĞİ

Sert bir zemin üzerine yayacağınız, orta boy yaprağa harcınızı koyunuz. Daha sonra, rulo şeklinde sarınız.

Sol elinize aldığınız sarmanın uç noktalarını, sağ el işaret parmağınızla özenli bir şekilde içine bastırınız. Babacığım zeytinyağlı yaprak dolmasını sararken, farklı bir teknik olarak göstermişti.

Sarma işlemini o kadar hızlı yapardı ki sararken parmaklarını zor farkederdim.

Daha önce dolmaları tencereye dizme işlemini de profesyonel bir teknik olarak vermiştim.

Sunum aşamasında farklı bir görünüm kazandırdığını fark etmişsinizdir.

26 Ağustos 2010 Perşembe

NOT ETTİKLERİM

Zayıfın kini, dostluğu kadar tehlikeli değildir.

V. DRAGUES



İnsanlar kötülüğü arzuları güçlü olduğu için değil, Vicdanları zayıf olduğu için yaparlar .

J. S. MILL



Eğer bir örs isen kendini sabit tut, eğer bir çekiç isen zamanında vur.

G. HERBERT


Birçok insan mutluluğu, burnunun üstünde unuttuğu gözlük gibi etrafta arar.

DROZ



Boş bir çuvalın ayakta durması zordur.

BENJAMİN FRANKLİN












24 Ağustos 2010 Salı

NOT ETTİKLERİM

Gözyaşları, Acının Sesiz Sözleridir.

VOLTAİRE


Talihli olanların horozları bile yumurtlamaya başlar.

RUS ATASÖZÜ


Bana bir mutluluk söyleyin ki, Acı karşılığında elde edilmiş olmasın.

MARGERET OLİPHANT


Başkalarının mutluluğundan kendine pay çıkaran insan, En mutlu insandır.

GEOTHE


Öğrenmenin üç yolu vardır. Çok görmek, Çok acı çekmek, Çok çalışmaktır.

CATHERALL


Gözyaşları, İnsan Ruhuna Yağan Yaz Yağmurlarıdır.

ALFRED AUSTİN


Kuşlar ayaklarıyla, İnsanlar dilleriyle yakalanırlar.

THOMAS FULLER



Gözler kendilerine, Kulaklar başkalarına İnanırlar.

ALMAN ATASÖZÜ



İnsan kendi yanlışlarından çok şey öğrenebilir.

FREUDE



Para konuşunca, Doğruluk susar.

RUS ATASÖZÜ


Sanatı duyan insanlarla, Sanatı anlayan insanlar çoktur. Ama sanatı hem duyan, Hem de anlayan insan pek azdır.

G. S. HİLARD


Dünyada okuduğum en güzel kitap nedir diye sordular "ANNEM" Adlı kitap dedim.

A. LINCOLN






23 Ağustos 2010 Pazartesi

ANILARIM

Yer : Büyükdere

Yıl : 1975


ALİBABA ÇEŞMESİ

Yazın sıcağında buz gibi su akardı Alibaba çeşmesinden. Köy halkı içme suyunu almak için, çeşmenin iki yanında bulunan mermer düzlüğe, bidonlarını geliş sıralarına göre dizerlerdi.

Kendilerinin sıraları gelinceye kadar, yapılacak işleri olanlar işlerini halletmek için ayrılır, sırada bekleyenler gidenlerin bidonlarını doldurur yan tarafa dizerlerdi. Küçük bidonlarla gelenlere, acil durumları olanlara nezaketle sıralarını verirdiler.

Sadece Büyükdere'liler değil, İstanbul'un çeşitli semtlerinden otobüslerle ve özel araçlarıyla gelenler de olurdu.

Böyle bir gün, su almaya gittiğim ALİBABA çeşmesinde, babacığımla karşılaştım. Uzun ve yorucu çalışma şartlarından dolayı, yüzünü görmeğe hasret kaldığım babacığımla doyasıya sarıldık baba kız. Kendisi iş kıyafetiyle işten çıkmıştı kısa bir süreliğine.

Yolun karşısına arabasını park eden bir bey su almak için çeşmeye gelmişti. Genelde herkes birbirini tanıdığı için, gelen beyin dışarıdan geldiğini anlamıştık.

Canım babacığım, çok nazik kibar bir beyefendiydi. Otobüs veya başka toplu taşıma araçlarına bindiğimizde, durakta bekleyen hanımlara, çocuklara, yaşlılara, öncelik tanıyarak kendisi sonradan binerdi.

Yine aynı hassasiyetle, uzaktan geldiğini düşünerek, evine misafir gelmiş gibi, "beyefendiye sıramızı verelim kızım" dedi. Su almaya gelen bey, babacığımın insanca tavrına karşılık, sanki saatlerce kuyrukta kendisi beklemiş gibi, tepeden bakar bir tavır içindeydi.

Suratındaki soğuk ifadeyle, minnetli bir şekilde bidonunu çeşmeye yanaştırdığı sırada, babacığımdan özür dileyerek, "Beyefendi sizsiniz canım babacığım, sizin insanlığınız" dedim. Beye sıramızı veremeyeceğimizi söyledim.

Sabahın köründen, gecenin karanlığına kadar 17-18 saat çalışmış, sadece 15 günde bir salı günleri izin kullanmış. Bir pazar günü ailesi ile birlikte, kahvaltı yapamamış. Hayatı boyunca hiç tatil yapmamış. Hakkı yenmiş, aorttan yapışmış kan emici, duvar suratlı, bu insan gibi adamlar tarafından.

İyi kalpli, yorgun babacığımın insanlığına karşı, bu ruhsuz insanın tavrı karşısında kayıtsız kalamamıştım. Bu tür insanlarla, evden çıktığınız andan itibaren her yerde karşılaşırsınız. İnsanların hayatlarını zorlaştıran duvar yüzlü yaratıkların, bu dünyaya geliş amaçları nedir? Halâ anlamış değilim.


ZENGİNLİĞİN ZEVKLERİ, HAKLARI YENMİŞ İNSANLARIN, GÖZYAŞLARIYLA SATIN ALINIR.

THOMAS FULLER


















22 Ağustos 2010 Pazar

SÖĞÜŞ FASULYE VE BAKLA



Mâlzemeler:

  • 1 su bardağı kuru barbunya fasulyesi (kabuğu ile dalında kurutulmuş, kara bakla )
  • 2 orta boy soğan
  • 1 çay kaşığı tuz
Yapılışı:

Kuru fasulyeye veya kuru baklaya (site içindeki tariflere bkz) ıslatma ve haşlama aşamalarını uygulayınız. Bakla veya fasulyeler haşlandıktan sonra, içi yumuşak fakat kabuk görünümleri diri ve parlak olmalıdır. Ocağın altını kapatmaya, beş dakika kalınca tuzunu ilâve ediniz ve süzgeçte iyice süzünüz. Derince bir kâseye aktardığınız, sıcak fasulyelerin arasına dörde bölünmüş çiğ soğanları gömünüz.

Sabah kahvaltısında veya yemeklerle birlikte, birer avuç bakla veya fasulyeyi soğanla birlikte tükettiğinizde, çok faydasını göreceksiniz. Özellikle böbreklerin temizlendiğini fark edeceksiniz. Yanında hayvansal ürün tüketmezseniz çok daha iyi olur.

Çok eski zamanlardan beri bilinen, Karadeniz bölgesinde yetiştirilen bakla, tarlada dalında kurutuluyor ve içindeki tanelerin üzerindeki kabuk simsiyah bir renk alınca toplanıyormuş. Halen, Doğu Karadenize özgü olan bakla çeşidini, dış kabukları atıldıktan sonra, iç kabuğu ile birlikte haşlandıktan sonra söğüş olarak tüketiliyor. Çiğ olarak konan soğanın da bir faydası olduğunu zannediyorum. Dikkat ederseniz, fasulye ve bakla şekil bakımından ne kadar da böbreğe benziyorlar.

Bu konuda araştırma yaparak, diğer bölgelerde de üretilmesi ne kadar iyi olur. İstanbul'da ki küçük çaptaki üreticilerle yaptığım konuşmada, baklanın bu şekilde kurutulma işlemini bilmediklerini söylediler ve tohum temin edebilirsek ekeriz dediler.

Not: Temin ettiğimde, site de baklaların resimlerini yayınlayacağım.

Not: Verdiğim tarif, çok eski bir reçetedir.

Not: Vücut ifrazatınızı takip ederseniz, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

20 Ağustos 2010 Cuma

ŞEHRİYELİ TAVUK ÇORBASI

Mâlzemeler:

  • 1,5 - 2 litre tavuk suyu
  • 1 adet havuç
  • 1 adet patates
  • 1 adet soğan
  • 1 diş sarımsak
  • 1 küçük bardak tel şehriye (arpa şehriye)
  • 1 tatlı kaşığı tuz

Yapılışı:

Çelik tencerede kaynamakta olan tavuk suyuna (Tavuğun hazırlanışı ile ilgi, sitedeki kremalı tavuk çorbası tarifine bkz.) bütün olarak, soyduğunuz patatesi, kazınmış havucu, soğanı ve bir diş sarımsağı ilâve ediniz. Sebzeler yumuşayıncaya kadar 10-15 dakika pişiriniz. Patates, soğan, havuç ve sarımsağı çıkarınız ve son 2-3 dakika kala tuz ve şehriyeyi ilâve ediniz. Sebzeleri arzu ederseniz garnitür olarak servis ediniz. Kızarmış ekmek, karabiber ve limon suyu ile sunum yapınız.

Not: Şehriyeyi ilâve ettikten sonra, lapalaşmaması için fazla pişirmeyiniz.


17 Ağustos 2010 Salı

NOT ETTİKLERİM

SEMER HİKÂYESİ

Küçük bir kasabada yaşayan hanımın biri, her pazar günü insanların kiliseye gidişlerini izlermiş. Bir gün, acaba "ben de onlar gibi kiliseye giderek ibadet yapsam mı?" diye düşünmüş ve bir sonraki pazar günü gitmeye karar vermiş.

Ertesi hafta kiliseye gittiğinde bir bakmış herkesin sırtında bir semer var. " Eyvah! bir şeyleri yanlış yaptım" diyerek oradan ayrılmış. Haftaya kendisi de bir semer edinerek ayine gitmiş.


Rahip
yardımcısına dönerek "Ayin bittikten sonra, sırtında semer olan hanıma kalmasını söyle" onunla konuşacaklarım var der.

Herkes gittikten sonra, rahip hanımın yanına giderek, sırtındaki semeri sorar. Hanım, rahibe
"İbadetlerimi evde yapardım, her pazar günü kiliseye giden insanları görünce bende onlar gibi gelmek istedim. Kiliseye geldiğimde bir baktım ki herkesin sırtında bir semer var, o yüzden bende bir tane edindim" der. Rahip sorar "Kızım bende de semer var mıydı?" Hanım "Siz de hem de iki tane vardı" der.


NOT ETTİKLERİM

Silgi kullanmadan resim çizme sanatına hayat denilmektedir.

JOHN CHRİSTİAN


Kötümser yalnız tüneli görür,
İyimser tünelin sonundaki ışığı görür,
Gerçekçi tünelle birlikte ışığı, hem de gelecek treni görür.

J. HARRİS


Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın.

VİCTOR HUGO


Çalışabilen ve sevebilen ruh güzeldir.

FROYD


Bir düşmanı bağışlamak, bir dostu bağışlamaktan daha kolaydır.

MME. DOROTHEE DELUZY



Gençken bilgi ağacını dikmezsek, yaşlandığımız zaman gölgesine sığınacak bir yerimiz olmayacaktır.

S. R. CHAMFORT


Bilgi, sevgiyle, zekânın anasıdır.

A. W. HARE



Ne olacağımızı değil, ne olduğumuzu biliriz.


SHAKES
PEARE



Boş inançlar, cılız akılların dinleridir.

BURKE



Haklıların mahkum edildiği bir ülkede, bütün doğruların yeri cezaevidir.

THOREAU


Davranışlar herkesin kendini seyrettiği bir aynadır.


TERENCE



Düşüncelerle karşılaşınca, zayıflar korkar, aptallar karşı gelir, akıllılar karar verir.


J. ROLAND



Alçak gönüllü yüreklerde yaşayan düşünceler, yüksek düşüncelerdir.


MONTAİGNE


Geçmişi hatırlamayanlar, Onu bir kere daha yaşamak zorunda kalırlar.


GEORGE SANTAYANA



Konuşmak, öğrenmeye yol açar; ama dehanın okulu yalnızlıktır.


GİBBON



Dünkü acılar, bugünkü sevinçlerin kaynağını oluşturur.

POLLOK








NOT ETTİKLERİM

Bakıp gör,
Gördüğünü yap,
Yaptığını paylaş.

AZERİ ATASÖZÜ

16 Ağustos 2010 Pazartesi

NOT ETTİKLERİM

BUNU BİLİYOR MUYDUNUZ?


İnönü, Rusya seyahati dönüşü, Bulgaristan elçiliğimizde mahsur kaldı.

Bulgar çeteleri İnönü'yü öldürmek için elçiliğimizi kuşatmışlardı. Bulgaristan'a ihtar verildi ama, hükümet umursamadı.

Ankara'daki bazı kafalar çareler düşündüler. İşin içinden çıkamadılar.

ATATÜRK'e sordular. Kendisi "Sizler ne düşünüyorsunuz?, diye sordu.

"Bulgaristan'a ekonomik baskı uygulayalım...", dediler.

ATATÜRK güldü: "Telefonu bana verin", dedi.

Donanmaya emir verdi.

Ertesi sabah, Yavuz zırhlısı İzmit'ten Varna'ya gitti.

Limanda havaya yüz pare top atışı yaptı. Topların gürültüsünden evlerin camları kırıldı. ...

Gemi Amirali Bulgar yetkililere, "İsmet Paşa'yı almaya geldim", dedi.

Bulgar hükümeti, İsmet Paşa'yı Sofya'dan Varna'ya zırhlı bir trenle derhal getirdi.

Oradan da bando ve merasimle Yavuz'a uğurladı.

Amiralimiz, kırılan camların parasını ödedi.

İsmet Paşa'yı yurda getirdi.


Kaynak: Avni Altıner, "Her Yönüyle Atatürk"
(Osman Oy, "Yorumsuz" Oda Yayınları, 1. baskı
Haziran 2007, İstanbul, s. 387-388)

BUNU BİLİYOR MUYDUNUZ


İŞTE GÜÇLÜ ORDU, GÜÇLÜ DEVLET, GERÇEK LİDER BU DEMEK...


Not: Sayın Orhan Akbaş Beyefendi'ye paylaşımlarından dolayı
çok teşekkür ederim. Saygı ve sevgilerimi sunarım.

KREMALI DOMATES ÇORBASI

Mâlzemeler:

  • 1 adet kerevizin sadece 1 dilimi (4/1)
  • 1 adet pırasanın sadece beyaz kısmı
  • 2 çorba kaşığı tereyağı
  • 1 küçük çay bardağı un
  • 2 su bardağı rendelenmiş domates
  • 8 su bardağı et suyu (su)
  • 1 kutu sıvı krema (isteğe bağlı)
  • 1 tatlı kaşığı tuz
Yapılışı:

Dibi kalın tencerede tereyağını eritiniz ve ince kıyılmış sebzeleri ilâve ederek 3-4 dakika sote ediniz. Bu aşamada unu ilâve ederek un kokusu çıkıncaya kadar 2-3 dakika kavurunuz. Domates ezmesini dahil ederek, 3-4 dakika daha pişiriniz.

Sıcak et suyunu ilâve ediniz. 20- 25 dakika pişiriniz. Bu aşamada blendrla çorbanızdaki, sebzeler eriyinceye kadar 3-4 dakika karıştırınız. Son beş dakikasında tuzu ilâve ediniz. Et suyu kullanacaksanız kremayı servis aşamasında garnitür olarak kullanınız.

Çorbanızı su ile pişirmek isterseniz. Son beş dakika kala, krema ve tuzu birlikte çorbanıza ilâve ediniz ve kıtır ekmek ile sunum yapınız.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

NOT ETTİKLERİM

"YETER Kİ EMRET"

Nokta dergisi (1993)


Sokaktaki vatandaşın "Meçhul bir otoritenin buyrukları"na karşı gösterdiği uyum ve tepkileri ölçtü.

Tiyatro sanatçısı Ezel Akay'a siyah pardüsü giydirdi, eline bir de megafon verdi Akay'la Nokta ekibi başladılar kentte dolaşmaya...

Önce Yeni Cami'nin arkasındaki parka gittiler. Hava güneşliydi. Banklarda insanlar oturuyordu.

Akay, megafonla bağırarak sert bir komut verdi:

"Derhal ayağa kalkın..."

İtirazsız, sessiz, kurulmuş robotlar gibi herkes hemen ayağa kalktı.




Eminönü iskelesinde başka bir komut:

"Herkes hemen çöksün"

İskelede kim varsa hemen yere çöktü.



Beyoğlu'nda başka bir komut:

"Herkes sıraya girsin, sayım var"


Herkes sıraya girdi.


Mecidiyeköy'de bir duvar dibinde başka bir komut:

"Herkes elleriyle duvara yapışsın, ölçüm var"

Herkes elleriyle hemen duvara yapıştı.


Bir fabrika kapısında işçilere komut verildi:

"İçeri girerken herkes parmak basın şu kâğıda.!"

İşçiler parmak basarak girdiler fabrikaya...


Beyaz önlükle lastik eldivenler giymiş bir hanım gazeteci, fabrikanın içindeki kadın işçilere değişik bir komut verdi:

"Herkes soyunsun bekâret muayenesi yapılacak..."

Kadın işçiler hemen soyunmaya başladılar...

Buna karşılık Boğaz iskelelerinin birinde. vapurdan çıkanlara komut vermediler. kibarca ricada bulundular:

"Film çekiyoruz, lütfen bir dakika dururmusunuz?"

Ricayı kimse iplemedi.

Nokta dergisinin yaptığı deney,toplumun ruhsal yapısını gösteren müthiş bir röntgen...

Ne kimse komutu verenin kimliğini merak ediyor, ne hangi hak ve yetkiyle vatandaşlara o komutları verdiğini soruyor, ne de herhangi bir direnme gösteriyor...

İşte yüzyıllardan beri, daha küçük yaşlardan başlayan dövülmüşlüğün, ezilmişliğin sonucu... (Çetin Altan'ın, Şeytanın Gör Dediği köşesinde)

Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu

İÇİMİZDEKİ ÇOCUK


Kitabından alıntıdır.

Not: Yavrumun görevi nedeniyle DRAGOS, Mutlu sokakta bir yıl oturmuştuk. Aynı sokaktaki markete giderken, birden çok yakından gürültülü ses ile irkilerek, yukarıya baktığımda nerdeyse hemen başımın üstünde gibi, bir Askeri uçağı gördüm. Renginin koyu oluşundan mı ne korkuyla yere çömelmiştim. (Bulunduğumuz yer yüksek olduğu için uçaklarda evlerin tepesine çok yakın bir şekilde geçerlerdi) Yolun karşı köşesindeki market önünde bekleyen beş altı kişinin de benimle birlikte çömeldiğini fark etmiştim. Sesli komut verilmeden de insanlar, benim hareketimden etkilenerek davranış komutuyla, gayri ihtiyari aynı tepkiyi vermişlerdi.









11 Ağustos 2010 Çarşamba

ANILARIM

Sene : 1967
Yer : Cihangir
Okul : Firuzağa İlkokulu

HİPERAKTİVİTE VE DİKKAT DAĞINIKLIĞI ÜZERİNE YAŞADIKLARIM

İlkokul ikinci sınıfa gidiyorum, 55 - 60 yaşlarındaki öğretmenimiz FAZİLET HANIM ders başladığında, dokunulmazlıkları olan ilk üç gurubun oturduğu, ilk sıraları sevgi ve şefkatle selâmlayarak ilerlerdi. İkinci sırada oturan ben ve diğer arkadaşlara doğru ilerlerken yüz ifadesi hemen değişir, uzun ojeli tırnakları ile çocukların ya kulaklarını büker ya da kollarına çimcik atardı. Sevgi ve saygı dolu bir ailede yetişmiş olan ben öğretmenin yaptıklarına bakarak, anlatacaklarının artık bir önemi olmayacağını anlayarak derslerden kopardım.

Karne dönemi geldiği zaman karneme şöyle bir not düşerdi." Çocuğunuz çok zeki ama dikkati dağınık" dikkati dağınık olmayayım da ne yapayım. Bütün sınıfı çimciklese hepimize aynısını yapıyor derdim. Fakat dokunulmazlıkları olan öğrencilere yapmayıp, çoğunluk olan bizlere yapmasına bir anlam veremez, Neden? Niçin? Sorularıma cevap arardım, tertemiz çocuk kalbimde.

Dikkati dağınık dediği dakikalarda, ben çoktan hayat bilgisi kitabımdaki köylere gider, derelerin üzerindeki, tahta köprüden geçer, yem yeşil çimenlere oturarak, deredeki anne ördek ve onu takip eden yavru ördekleri izlerdim hayal dünyamda.

Karnelerimizi alıp eve gittiğimizde, karnenin sağ tarafını göstererek, hepsinin 5 olduğunu söylerdim. Fakat karnenin sol tarafının önemli olduğunu anlatırdılar. Gerçi karnenin sağındakilerde, solundakiler gibi gerçeği yansıtmıyordu. Ben her zaman öncelikle karnenin sağ tarafındakilerinin gerçek değerlendirmeye tabi tutulup, onların doğruluğundan emin olununca, sol taraftakilerin kendiliğinden iyi olacağına inanmıştım.

Hayattaki duruşlarımızda karnenin sağındakilerin ne kadar önemli olduğunu anlarız. Solunu engelleseler de, hayattaki duruşumuz bize her yaşta çalışarak, solundakileri de başarabileceğimizi öğretir.

Sevdikleri öğrencilerin şımarık davranışlarına göz yuman öğretmenler, sevmedikleri öğrencilerin davranışlarını yaramazlık olarak adlandırıyorlardı. Heyecanlarımızı, coşkularımızı söndürerek davranış bozukluğu yapacak, bugünün moda terimi hiperaktif diyecekleri çocukların oluşmasına sebep olacaklardı.

Hiperaktivite den anladığım yüksek enerjili, zeki çocuklarımızın, derslerde dikkatini dağıtacak davranışlarda bulunmadan, yaşam haklarına saygı göstererek, enerjilerini sevgi ve saygı ile spora, güzel sanatların her hangi bir koluna yönledirerek, bugün marjinal hareketleri ile çığlık çığlığa, ben buradayım, beni duyan yok mu? Diye


Trafikte gereksiz yere korna çalan, yüksek ses ile müzik dinleyerek, insanları rahatsız eden, en önemlisi maç galibiyetlerinde, düğünlerde, silahla havaya ateş ederek, onlarca masum insanın ölmesine sebep olan, ona, buna, bana neden yan baktın diye dalaşan, yavrularımızın bütün bu hareketlerini birazıcık sevgi için, dikkat çekmek amacıyla yaptıklarını anlamalıyız.


Bütün dünya çocuklarını kendi evlâdım gibi görüyorum. Her hangi bir şekilde karşıma çıkan çocuklara kendi çocuğummuş gibi, sahip çıkarak, seviyorum ve koruyorum. İmkânlarım dahilinde hayat deneyimlerimi aktarıyorum. Çocuklarımızın kişiliklerinin geliştiği süreçte, gerekirse çocuklarımızın psikolojilerine zarar verecek en yakın akrabalarımızdan bile koruyarak, yara almadan sevgi ve saygı ile büyütelim. Siz yeter ki inanın çocuğunuza, başaramayacağı hiç bir şey yoktur. Sadece çok iyi gözlemleyerek, hayat yolunda tökezleyip düşmemesi için, önüne çıkacak taşları tek tek toplayınız.

ANILARIM

Yıl : 1986

Yer: Büyükdere

CANIMI VEKİL ETMİŞİM YAVRULARIMA

Büyük kardeşim, askerlik nedeniyle kısa bir süreliğine, kendisine ait büronun işleri ile ilgili, resmi dairelerdeki takiplerin yapılabilmesi için, babamdan genel vekalet almak üzere notere gidiyorlar.

Noter, birkaç kez kanuni uyarılarını yapıyor babacığıma. Babacığım notere, ben yavrularıma CANIMI VEKİL ETMİŞİM diyor.

10 Ağustos 2010 Salı

NOT ETTİKLERİM

Başkalarını bilen kimse bilgili, kendini bilen insan akıllıdır.


"Acele karar vermeyiniz. O zaman sizinde herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp, tamamı hakkında karar vermekten kaçınız. Karar aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akil düşünmesi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen, akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikedir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz"

LAO - TZU



NOT ETTİKLERİM

BUNA TEPEDEN İNME DENİR

Baba balık, yavrularını çeşitli tehlikelere karşı uyarıyormuş.

Yavrularım sizi kandırmak için, yem atarlar, olta atarlar bunlardan kaçmak mümkündür der yavrularına ve benzeri tüm tuzaklardan bahsetmiş, tam o sırada yukarıdan bir ağ inivermiş tepelerine.

-Bu da ne, diye bağırmış yavru balıklar.

Baba balık şöyle cevap vermiş,

-Buna tepeden inme denir. Buna yapacak birşey yok, demiş baba balık, bundan kurtuluş yoktur.

9 Ağustos 2010 Pazartesi

NOT ETTİKLERİM

ARADA KALANLAR

Bizim kuşaklar arada kaldılar. Bizler "Bilgisayarlar" ile "Daktilo" arasında kaldık.

"Tel dolaplar" ile "Buz dolapları" arasındaki kuşağız biz.

"Nihansın dideden" ile "Love story" arasındaydık.

Vitrindeki "Renki ti-vi " ile evdeki "Siyah beyaz" arasında ne kadar gidip geldik, bilemezsiniz.

"Hamburger" ile "Köfte" arasındaki kuşaktır bizim kuşak.


"Mahalle bakkalı" ile "Süpermarketlerin" arasında...

"Veresiye defterleri" ile "Kredi kartları"nın tam ortasındaydık.

"Milliyetçilik"
ile "Yabancı sermaye" arasında bir yerde...

"G-string"
ile "dantel don" arasında ...

"Yerli malı" ile "Marka" arasında

"Aşk" ile "Flört" arasında...

"Ucu parfümlü mektuplar" ile "e-mail'ler" arasında...

"Alın teri" ile "Kolay para" arasında...

"Meyhane" ile "Reina" arasında kaldık...


Arada kalan kuşağız biz.



"Tel çember" ile ateş eden pilli robot" oyuncakların arasında kala kala büyüdük.

"Arnavut taşı" ile "Asfalt" sokakların kesiştiği köşeydi yerimiz.


İşte bakınız;

"Cumhuriyet" ile "Demokrasi" arasına sıkıştık, birisine koşsak öbürünü yitiriyoruz.

"Namus" ile "Para" arasındayız.


Hangisi?..

"Havuç maskesi" ile "Botoks" arasında...

"Berber Mahmut" ile "Erkek kuaförü Lemi" arasında kalmaktı bizimkisi.


Yine şaşkınız bu günlerde.

El öpülen, şeker ikrâm edilen ziyaretler mi, yoksa Antalya'ya gitmek mi bayram?..

Aradayız yine dostlar.

Böyle günler gelip çattığında benim canım sıkılır.

Uçuk aklım eski ile yeni arasında sıkışıp kalır.

Tek ayağımın üzerinde zıplaya zıplaya dönerim sonunda...

Gülmek ile ağlamak arasında...

Bükerim boynumu.

Bir yanımda sevinç, bir yanımda hüzün...

BEKİR COŞKUN


Not: Değerli gazeteci Bekir Coşkun beyefendinin, gönülden yazmış olduğu, bize nostalji yaşatan ve günümüzde yaşanan olaylarla ilgili düşündüren yazısını, paylaşmamda emeği geçen, Sayın Orhan Akbaş beyefendinin, paylaşımlarından dolayı kendilerine çok teşekkür ederim.






8 Ağustos 2010 Pazar

TAVUK KALÇA ŞİŞ IZGARA

Mâlzemeler:

  • 1/2 kg. tavuk kalça şiş kuşbaşı (kasabınıza hazırlatınız)
  • 2 çorba kaşığı sızma zeytinyağı
  • 2 büyük domates (mevsiminde)
  • 12 adet kıvırcık (mevsiminde) sivribiber
  • Tuz
  • Kekik
Yapılışı:

Emaye saklama kabına, tavukları ve zeytinyağını alarak harmanlayınız. Büyük boy teflon tavayı ocağın büyük boy gözünde 5-6 dakika kızdırınız.

Tavukları tavaya alarak, ( çatal, maşa, spatula vbz. bir araç kullanmadan, etlerin sularını kaybetmemesi için) en yüksek ısı ayarında, zaman zaman tavayı ileri geri hareketlerle sallayarak, altın sarısı renk alıncaya kadar pişiriniz.

Tavukların pişmesine yakın, tavukları tavanın bir kenarına biriktiriniz ve dörde bölünmüş domatesleri ve sivribiberleri közleyiniz. Kayık tabağa tavukları ve domatesleri alarak, pilâv (sitedeki tarife bkz) ve püre (sitedeki tarife bkz) eşliğinde sunum yapınız.

Not: Tuzu ve kekiği sunum aşamasında kullanınız.

Not: Tavukları tahta veya metal şişlere takarak, mangal, elektrikli ızgara, fırında, tost makinesinde domates ve biberlerle birlikte pişirebilirsiniz.

7 Ağustos 2010 Cumartesi

ÇERKEZ TAVUĞU

Mâlzemeler:

  • 1 kg. bütün tavuk
  • 2 adet orta boy soğan
  • 1 adet havuç
  • 2 su bardağı ceviz
  • 3-4 dilim bayat ekmek içi
  • 1 tatlı kaşığı kırmızı toz biber (tatlı)
  • 1 çorba kaşığı sızma zeytinyağı
  • 2 tatlı kaşığı deniz tuzu
Yapılışı:

Tütsülenmiş ve iyice yıkanmış, derisiyle birlikte bütün tavuğu çelik tencereye alınız. Üzerini geçecek kadar su, bir adet bütün soğan, bir adet kazınmış ve yıkanmış bütün havucu ilâve ederek, tavuğu pişiriniz. İnmesine 5-10 dakika kala 1 tatlı kaşığı tuzu ilâve ediniz.

Diğer taraftan rondoya cevizleri alarak öğütünüz. İçine 1 adet soğanı, ekmek içini, kırmızı toz biberi ve tuzu ilâve ederek çekiniz. Zaman zaman tavuk suyundan ilâve ederek karıştırınız. Kek kıvamında bir karışım elde edinceye kadar tavuk suyu ilâvesi ile cevizli sosu hazırlayınız.

Büyük bir kayık tabağın zeminine, cevizli salçanın yarısını yayınız. Araya tiftiklenmiş tavukları ve üzerine kalan sosu sıvayarak yayınız.

Kızdırılmış zeytinyağında, kırmızı toz biberi hafif çeviriniz. Üst katmana gezdirerek dökünüz. Kayık tabağın yan taraflarına yarım cevizlerden dizerek sunum yapınız.

ZEYTİNYAĞLI ENGİNAR

Mâlzemeler:

  • 4 - 5 adet enginar (ayıklanmış)
  • 15-16 adet arpacık soğanı
  • 1 adet limon
  • 3 adet sarı patates
  • 1 adet kereviz
  • 3 adet küçük havuç
  • 1 büyük çay bardağı sızma zeytinyağı (orjinali 1,5 su bardağı sızma zeytinyağı)
  • 2 silme çorba kaşığı un
  • 1 tatlı kaşığı şeker
  • 1 tatlı kaşığı tuz
  • Yağlı kâğıt
  • 1/2 limon suyu
Yapılışı:

Büyük boy çelik bir tencereye, 10 su bardağı su, un, bir limon suyu ilâve ederek karıştırınız.

Soyulmuş soğanları, dörde bölünmüş patatesleri, kabuğu derince soyulmuş ve yine dörde bölünmüş kerevizi, kazınmış ve ikiye bölünmüş havuçları ve temizlenmiş enginarları dahil ediniz.

Enginarları düz şekilde dizebileceğiniz, büyük, yayvan bir çelik tencereye, enginarlı unlu karışımlı sudan çıkararak diziniz. Etraflarına diğer sebzeleri diziniz. Üzerlerine, zeytinyağı, şeker, 1/2 limon suyunu ve enginar ve tüm sebzelerin içinde bulunduğu, unlu sudan, sebzelerin üzerini geçecek kadar ilâve ediniz.

Sebzelerin üzerine, buruşturarak hazırladığınız yağlı kâğıdı kapatınız. Kaynamaya çıkıncaya kadar, ocağın orta büyüklükteki gözünde pişiriniz. Kaynamaya çıktıktan sonra altını kısınız ve enginarlar yumuşayıncaya kadar pişiriniz. Enginarlar hafif diriliğini kaybetmeye başladığında, kalan unlu suya tuzu ilâve ederek çırpınız ve pişmekte olan sebzelerin üzerinden gezdiriniz. Servis aşamasında, incecik kesilmiş derotu serperek sunum yapınız.


Not: Zeytinyağlı yemeklerin tamamında uygulanan formül, kapağını açmadan pişirmek ve pişen tencerede iyice soğuduktan sonra, buzdolabına kaldıracağınız (emaye veya borcam) saklama kabına aktarmak.

Not: Tuz, sebzelerin pişme sürelerini geciktireceğinden ötürü, pişmeye yakın ilâve etmenizi ön öneririm.

Not: Sebzeleri, kararmamaları için beklettiğimiz unlu ve limonlu suyu, yemeğe pişme aşamasında ilâve edilebilir düşüncesiyle bir kenarda bekletiniz.

Not: Tüm zeytinyağlı yemeklerde, yemeğin suyu yağa dönüştüğünde yemeğinizin pişme kıvamına geldiğini anlarsınız.

6 Ağustos 2010 Cuma

NOT ETTİKLERİM

İNSAN OLUN YAVRULARIM

Baba balıkla anne balık, yavru balıkları çevrelerine toplamışlar, onlara balıklık dersi veriyorlardı.

Baba balık, dersinin sonunu şöyle bitirdi;

_ Yavrularım! Hayatta balık olmaya çalışın! Hiç bir zaman balıklıktan ayrılmayın.

Yavrular,

_ Nasıl balık olalım? Balık olmanın yolları nelerdir? Diye sordular.

Baba balık,

_Bizi örnek alın, dedi. Anneniz ve ben nasıl yapıyorsak siz de öyle yapın!

Yavru balıklar, anne balıkla baba balığa baktılar, onlar ne yaparlar ise öyle yaptılar. Denizde yüzdüler, kendilerinden küçük balıkları yuttular. Kendilerinden büyüklere yutuldular. Yumurta yapıp ürediler.

Baba balıkla anne balık çocuklarını çevrelerine topladılar. Baba balık onlara,

_ Yavrularım! dedi. Artık siz yetiştiniz. Biz de rahat rahat ölebiliriz! Hepinizden memnunum. Hepiniz balık oldunuz. Hiçbiriniz balıklıktan ayrılmadınız Emeklerimiz boşa gitmedi. Hakkımız helal olsun. Allah sizden razı olsun.

_Yavru balıklar,

_ Biz çok bir şey yapmadık, dediler, siz ne yaptıysanız biz de öyle yaptık.

AZİZ NESİN

NOT ETTİKLERİM

  • Üzülmek, yarının sıkıntısından bir şey eksiltmez, sadece bugünün gücünü tüketir.
A. J. CRONİN

  • Dünyanın gördüğü her büyük başarı, önce bir hayâldi. En büyük çınar bir tohumdu, en büyük kuş bir yumurtada gizliydi.
ALLEN

  • Anı yazmak, ölümün elinden bir şey kurtarmaktır.
ANDRE GİDE

  • Bilgi kuvvettir.
ATATÜRK

  • Büyük işler gibi, büyük düşüncelerin de, davula ihtiyaçları yoktur.
BAİLEY

  • Şurada burada güçlü adımlarla dolaşmaktansa, doğru yolda sekerek yürümek daha iyidir.
AUGUSTİNUS

  • Ruhun güzelliği, bedenin güzelliği kadar kolaylıkla görülmez.
ARİSTOTALES

  • Basit bir insanın elinden geleni yapabilmesi, zeki bir insanın tembelliğinden çok daha değerlidir.
BALTASAR BRACİAS

  • Yanlışlık fare deliğinden geçer, doğruluk kapılardan sığmaz.
BARNARD SHAW

  • Kusurlarınızı size söyleyecek arkadaşlar bulun.

BOİLEAY

  • Alnını ne kadar dik tutarsan, yere o kadar sağlam basarsın.
CENNAP ŞAHABETTİN

  • Hayat merdivenlerini çıkarken, insanlara iyi davranalım. Çünkü inerken gene aynı insanlara rastlayacağız.
CENNAP ŞAHABETTİN

  • Bir çiçeğin kokusu ne ise, bir insanın şahsiyeti de odur.
C. W. SHWAB

  • Hayat bir bisiklete binmek gibidir. Pedalı çevirmeye devam ettiğiniz sürece düşmezsiniz.
CLAUDE PEPPEER

  • Zaman büyük bir öğretmendir; ne yazık ki bütün öğrencilerini öldürür.
CURT GOETZ


4 Ağustos 2010 Çarşamba

İZLEYİP UNUTAMADIKLARIM

Bir televizyon sunucusu, Ankara'nın gecekondu bölgelerinin birinde halkla röportaj yapıyor. Mahallede yaşayan insanların sorunları ile ilgili bilgiler alıyordu. Kameramanın bir anda görüntüsüne, evlerin yukarısında küçük bir baraka takılıyor. Sunucunun da fark etmesiyle, barakanın önündeki yaşlı hanım görüntüye geliyor.

Sunucu, kötü şartlarda yaşayan yaşlı hanıma kimin kimsen yok mu diye soruyor. Dış dünyadan gelecek kötülüklere karşı, giysilerini ve kafasını naylonlarla sararak barikat kurmuş, yaşlı hanım önüne bakarak, var diyor. Neden burada yaşıyorsun deyince, yaşlı hanım daha önce İstanbul'da yaşadığını ve orada bir evi olduğunu söylüyor. Yaşlı hanım, İstanbul'da MESAFELER TÜKENDİ diyor. Yakınlarının, evini elinden aldıklarını söylüyor. İnsanlara güvenini kaybetmiş hanımın söylediği söz beni çok etkilemişti. Yaşlar ilerledikten sonra, yapılan vefasızlıklara karşı, güvenecek insanların olmayışı hepimizin hayatında mesafeleri tüketmiyor mu?

KREM KORNE

Mâlzemeler:

  • Milföy hamuru (sitede tarifini bulabilirsiniz)
  • 1 kutu krem şanti (2 paket, üzerindeki tarife göre hazırlayınız)
  • 50 gr. (2 çorba kaşığı) pudra şekeri (sitede tarife bkz)
  • 250 gr. çilek ve benzeri meyvelerden hazırlayabilirsiniz.
  • 50 gr. pudra şekeri ( kornelerin üzerlerine elemek için)
Yapılışı:

Milföy hamurlarını, ince uzun şeritler halinde kesiniz. Krem korne kalıplarına sarınız. Eğer kalıbınız yok ise, Yağlı kağıtdan iki kat halinde hazırlayacağınız, külâhlara da sarabilirsiniz. Önceden ısıtılmış, yüksek ıslı fırında 40 dakika pişiriniz.

Üzerindeki tarife göre hazırladığınız krem şantiye, pudra şekerini ilâve ederek 1-2 dakika aynı yönde mikserle çırpınız ve buzdolabında soğutunuz.

Fırından çıkartarak soğuttuğunuz, korne kalıplarına, krem şantileri doldurunuz. üzerlerine, istediğiniz şekilde hazırlayacağınız çilekleri diziniz ve son olarak, üzerlerine pudra şekeri eleyiniz ve şık bir sunum tabağı ile ikrâm ediniz.

Not: 1 yumurta sarısını, 1 çay kaşığı pudra şekeri ve 1 tatlı kaşığı zeytinyağ ile çırparak kornelerin üzerlerine sürerek de fırınlayabilirsiniz.

Not: Tel kadayıflı muhallebi tarifim, dondurma tadında olduğu için, içine pişme aşamasında 2 çorba kaşığı kakao ilâve ederek, (1/2 tertip) hazırlayacağınız, kremadan kornelere doldurarak da farklı bir lezzet olarak hazırlayabilirsiniz. Kremanın yarısını beyaz, yarısını kakaolu olarak farklı bir sunum da yapabilirsiniz. Kremalı hazırlayacağınız (kakolu krema ile hazırlananların) kornelerin tepe noktasına, rondo da çekilmiş ceviz, ve beyaz krema ile hazırladıklarınıza yeşil toz fıstık serpebilirsiniz.

1 Ağustos 2010 Pazar

ANILARIM

Tarih:1962
Yer : Rumeli Hisarı

1959 senesinin kış ayları, köye düşen çığda, genç, yaşlı, çocuk çok kişinin ölümünden sonra, köyden soğuyan köy halkı, 1962 senesi eylül ayının son günlerinde, yaya olarak , dağ tepe günlerce yürüyerek, kamyonların üstünde, üzerlerine branda gerili bir vaziyette, aç susuz İstanbul'a göç ediyorlar. Babacığım iş yerinden izin alamadığı için, köyden komşu bir beyefendinin himayesinde, fakat bu beyefendi, kendi ailesinin ihtiyaçlarını karşılarken, annem ve babaannemle, babama söz verdiği gibi ilgilenmiyor. Bu uzun yorucu yolculuğa daynamayan babaanneciğimin, vefakâr ve cefakâr yorgun bedeni, İstanbul'da 40 gün yaşamaya yetiyor. Babacığım askerde iken kaybettiği babasından sonra canından çok sevdiği anneciğini de 30 yaşında kaybediyor.

Canından çok sevdiği anneciğini, son yolculuğuna uğurlayacak arabanın gelmesini bekleyen babacığım, artık yaşayamayacağına inanıyor. Anılarını anlatırken o günle ilgili olarak, bir baktım küçücük bir kız çocuğu elimi sıkı sıkı tutarak, bana bakıyordu o an sizler için yaşamam gerektiğini anladım diyordu, daha sonraki yıllarda bizlere, en umutsuz olduğunuz anlarda sevdikleriniz için yaşamalısınız derdi.

Yaşadığımız sokağa Ermeni mahallesi derlerdi. Genelde Ermeni ve Rum komşularımız çoğunluktaydı. Mahallemiz iki katlı ahşap evlerden oluşuyordu. Sokağın köşesinde küçük bir çeşme, evlere henüz su bağlanmadığı için, bütün mahalleli su ihtiyacını bu çeşmeden sağlardı. Birde, saka olarak görev yapan Hasan amca vardı, isteyenlere, teneke kutularla su servisi yapardı.

Ben o zamanlar 3,5- 4 yaşlarındaydım. Anlatacağım zaman dilimi, ilkokul birinci sınıfa kadar olan kısım. Sabah 8, akşam 12 saatleri arasında, boğazda çok tanınmış bir restoranda şef aşçı olarak, çalışan babam, ancak 15 günde bir salı günleri izin kullanıyordu. Genelde izinli olduğu günün akşamında, bizim veya akrabaların evinde 5-6 aile birlikte oturulurdu.

Ailelerin, her yaştan olan çocukları bana, babacığına söyle, seni kırmaz bize hikâye anlatınsın derlerdi. Sadece çocuklar değil, büyüklerde sabırsızca beklerlerdi, babacığımın hikâye anlatmasını. O kadar güzel anlatırdı ki, çıt çıkmazdı, anlattığı hikâyeler içinde geçen uzun şiirleri çok güzel ezbere okurdu. Sanki film izler gibi sahneler gözümüzde canlanırdı. Öyle bir üslûplâ anlatırdı ki bir sonraki cümleyi, sabırsızlıkla beklerdik. Bazen saat geç olurdu, devamını 15 gün sonraki izinli olduğu gün için, anlatayım derdi, heyecanımız bir kat daha artardı. Fakat büyük küçük herkes hikâyenin sonunu merak ettiği için, uykusuzluğu göze alarak, devamını anlatmasını isterlerdi. Anlattığı hikâyelerden büyük küçük herkes bir ders çıkarırdı.

Babacığım, çocukluğundan itibaren, kitap okumayı çok severmiş. Birde okuduğu yazılardan alıntıları not edermiş. Bu alışkanlık bende ve kardeşlerimde de var. Elli yaşımda su üzerine çıkan renklerle olan aşkım, ilkokul kitaplarına çizdiğim resimler ve sonraki yıllarda, resimle, ve ders çıkaracağım konularla ilgili, nerde ne okumuş veya izlemiş isem hepsini not almışım 42 sene boyunca, ben bile inanamıyorum yazdıklarıma.

Ailenin tek çocuğu olan babam, köydeki ağır tabiat şartlarından dolayı, toprakları işleyemedikleri için, köyün diğer erkek çocukları gibi çalışmaya, İstanbul'a gelmişlerdi. 14-15 yaşlarında tek başına geldiği İstanbul'da çalışarak, köydeki canı kadar sevdiği anneciğine ve babacığına, toprakların vergisi ödensin diye para gönderip, geri kalan parasını, arkadaşları ile kaldığı evin giderlerini ödemek ve en çok sevdiği kitapları edinip, büyük bir zevkle okumayı çok severmiş. Birde, Cihangir sokaklarında bisiklet kiralayarak binmeyi çok severmiş.

Üç kardeş bugünkü konumlarımıza, babacığımın ve anneciğimin bilge kişililikleri ile aktardığı, hayat deneyimlerinin, çok büyük önemi olduğunu anlıyoruz. İyi ahlâklı, onurlu, ailemizin söyleyerek ve söylediklerini destekleyen davranışlarını gözlemleyerek öğrettikleri, yaşam ilkelerine bağlı, imkânları dâhilinde hareket eden, fazlasının istendiğinde kendinizden ödün vermek olduğunu bilen, dik duruşumuzu ailemize borçlu olduğumuzu biliyoruz, aileme itafen yazdığım sitemdeki ilk yazım, anneciğimin ölümünden sonra yenilediğimiz mezar taşına, ailemize bakış açımızı yansıtan sözlerdi.

İLKELERİNİZ NESİLLER BOYU YAŞATILACAKTIR


MİLFÖY HAMURU

Mâlzemeler:

  • 4 su bardağı un
  • 400 gr. tereyağı (oda sıcaklığında yumuşamış)
  • 3 Türk kahvesi fincanı su
  • 1 tatlı kaşığı tuz (tatlı hamuru hazırlarsanız, 1 çay kaşığı kullanınız)
  • 2 çorba kaşığı limon suyu
Yapılışı:

Emaye hamur yoğurma kabınıza, unu eleyiniz. Ölçülü verilen tereyağının, 3,5 çorba kaşığını elenmiş unun, orta noktasında açtığınız boşluğa, tuz, limonsuyu, ve su ile birlikte ilâve ediniz. Etrafındaki unları azar azar ilâve ediniz ve orta yumuşaklıkta bir hamur hazırlayınız ve 20-30 dakika, üzerine nemli bir bez örterek dinlendiriniz.

Hamurun, altına ve üstüne un serpiniz ve dört ucu bohça şeklinde açınız. Orta noktasına kalıp şeklinde tereyağını koyunuz. Tereyağının üzerini, hamurun dört ucu ile kapatınız.. Merdane ile 1 cm. kalınlığında dikdörtgen şeklinde açınız ve hamuru üçe katlayınız. Üzerine tekrar nemli bez örtünüz ve 15 dakika dinlendiriniz. Bu işlemi 6 defa tekrar ediniz. Her defasında altını ve üstünü hafif unlayarak hazırlayabilirsiniz. Sıcak havalarda buzdolabına kaldırarak hazırlayabilirsiniz.

Üçgen börek hazırlamak isterseniz, kare şeklinde bir karton keserek istediğiniz boyutta şablonlar oluşturabilirsiniz. Açtığınız hamurun üzerine koyarak, keskin uçlu bir bıçak yardımı ile keserek hazırlayabilirsiniz. İstediğiniz iç mâlzemeleri tuzlu (peynirli, kıymalı, patatesli, ıspanaklı vb. daha önceki tariflere bkz) Tatlı olarak hazırlamak isterseniz ( cevizli, minik toplar şeklinde, içine çikolata, fındık vb mâlz) Şerbetli tatlı olarak hazırlamak isterseniz (bülbülyuvası vb.) aşağıda vereceğim şerbet tarifini, yukarıdaki hamur tarifinde kullanabilirsiniz.

ŞERBET:

  • 3,5 su bardağı şeker
  • 3 su bardağı su
  • 1-2 damla limon suyu
Şekeri ve suyu 10 dakika kaynatınız ve Fırından çıkan ılık tatlıya ılık olarak hazır bekletilen şerbeti dökünüz.

Not: