31 Aralık 2010 Cuma

NOT

Sitemin açıldığı ilk günden itibaren, beni yalnız bırakmayan vefalı misafirlerim başta olmak üzere, yeni yılın dünya insanlığı için, barış ve huzur dolu bir yıl olması dileğiyle sevgi ve saygılarımı sunarım.

Gülseren Kulak Köroğlu

NOT ETTİKLERİM

DOSTLAR IRMAK GİBİDİR


Dostlar ırmak gibidir
Kiminin suyu az, kiminin çok,
Kiminde eller ıslanır yalnızca
Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya


İnsanlar vardır; üstü nilüferlerle kaplı,
Bulanık bir göl gibi...
Ne kadar uğraşsanız görünmez dibi.
Uzaktan görünüşü çekici aldatıcı
İçine daldığınızda ne kadar yanıltıcı...
Ne zaman ne geleceğini bilemezsiniz;
Sokulmaktan korkarsınız, güvenemezsiniz!


İnsanlar vardır; derin bir okyanus...
İlk anda ürkütür, korkutur sizi,
Derinliklerde saklıdır gizi,
Daldıkça anlarsınız, daldıkça tanırsınız;
Yanında kendinizi içi boş sanırsınız.


İnsanlar vardır, coşkun bir akarsu...
Yaklaşmaya gelmez, alır sürükler.
Tutunacak yer göstermez beyaz köpükler!
Ne zamanda nerede bırakacağı belli olmaz;
Bu tip insanla bir ömür dolmaz.


İnsanlar vardır; sakin akan bir dere...
İnsanı rahatlatır, huzur verir gönüllere,
Yanında olmak başlı başına bir mutluluk
Sesinde, görüntüsünde tatlı bir durgunluk.


İnsanlar vardır; çeşit çeşit, tip tip
Her biri başka bir karaktere sahip
Görmeli, incelemeli, doğruyu bulmalı.
Her şeyden önemlisi insan, insan olmalı...
İnsanlar vardır; berrak, pırıl pırıl bir deniz.


Boşa gitmez ne kadar güvenseniz.
Dibini görürsünüz her şey meydanda.
Korkmadan dalarsınız, sizi sarar bir anda.
İçi dışı birdir çekinme ondan.
Her sözü içtendir, Her davranışı candan...


CAN YÜCEL

29 Aralık 2010 Çarşamba

NOT ETTİKLERİM

  • Buz gibi soğuk bir yüz, içimizde felsefenin barınmadığını gösterir.
  • Çocuklarınıza yaşamayı öğreten, felsefeyi öğretiniz.
  • Bize yaşamayı, ömür geçtikten sonra öğretiyorlar.
  • En büyük en onurlu eserimiz, doğru dürüst yaşamaktır.
  • Mızmız, dırdırcı insanları hiç sevmem; bu insanlar yaşamanın sevinçlerine yan çizerler, dertlere can atar, dertlerle kaynaşırlar, sinekler gibi cilâlı pırıl pırıl yerlerde tutunamaz, pürtüklü, pürüzlü yerlere abanırlar, orada rahat ederler ya da sülükler gibi pis kanla beslenirler.
  • Dertlerimizi avutan akıl ve hikmettir. Engin denizlerin ötesindeki yerler değil.

İçi arınmamışsa, insanı neler bekler:

Kendi kendisiyle ne savaşlar eder boşuna!

Tutkuları içinde, ne kemirici kaygılar.

Ne korkular içinde, kıvranır insan!

Ne çöküntüler yapar bizde gurur, şehvet,

Öfke, gevşeklik ve tembellik!

  • Issız yerlerde, kendin için bir evren ol.
  • Gevşek ve sıradan zekâlar işleri daha kolaylıkla, daha başarıyla çevirirler. Yüksek ve ince felsefi düşünceler iş görmeye elverişli değildir. Keskin bir düşünce inceliği, kabına sığmayan bir zekâ çevikliği, işlerimize engel olur.
  • Her işin bütün koşullarını ve sonuçlarını arayıp, hesaplayan insan karar vermekte güçlük çeker.

MONTAİGNE

26 Aralık 2010 Pazar

NOT ETTİKLERİM

Her ahlâki bozukluk, aynı zamanda siyasal bir bozulmadır, Her siyasal bozulmada aynı zamanda bir ahlâki bozulmadır.

ALBERT CAMUS


Alçak düşürücü kazanç yerine, kaybetmeyi tercih et.
Çünkü kayıp bir kez acı verir, ötekisi her zaman

Sparta'lı KHİLON


Anne ve babana gösterdiğin sevgi ve saygıyı,
Yaşlılıkta çocuklarından bekle
Eğitim eksikliğine katlanmak zordur

Miletos'lu THALES


Aklına koyduğun işten kimseye söz etme,


Başaramazsan gülerler


Lesbos'lu PİTTALOS




İnsanların çoğu kötüdür


Prene'li Bias




İstekler geçicidir, erdemlerse kalıcı


Korintkos'lu PERANDROS

NOT

İnsanlığa bakış açımı yansıtan, düşünürlerin sözlerini içeren yazıların, orjinal çevirilerindeki hatalara (bazı cümlelerin karmaşıklığı) takılıp, özlerinde ayrı dünya görüşüne sahip insanların, verilen mesajları anlamasını beklemiyorum.

Sevgilerimle.

24 Aralık 2010 Cuma

NOT ETTİKLERİM

İnsanların, meydana gelme dedikleri şey,


Temel maddelerin karışması,

Yok olma dedikleri de bu karışmanın dağılmasıdır.

EMPEDOKLES

NOT ETTİKLERİM

Sevgi, çekmenin

Anlaşmazlık, itmenin karşılığıdır.


EMPEDOKLES

22 Aralık 2010 Çarşamba

NOT ETTİKLERİM

  • Her çeşit edebiyat ürününün tadına varabilmek için, alabilme yeteneğine sahip olmak gerekir.
  • Konuşacak olsan, nasıl konuşursan öyle mektup yaz. O zaman güzel yazarsın.
  • Kültürsüz insanların ilgisi mâlzemeye yöneliktir. İşleme tarzına değil.

GOETHE

NOT ETTİKLERİM

  • İnsanlar kendilerine ya gereğinden fazla ya da gereğinden az değer biçerler. Herkes kendine ne kıymet biçerse, pahası odur. Bununla birlikte istersen kendine hür, istersen esir olarak kıymet biç. Bu senin elindedir.
  • İçimizden hangimiz gönülden doğruları bulanları, yolumuzu aydınlatanları ve ruhlarımızdan, bilgisizlikle sapıtmanın karanlıklarını kovanları, takdir etmiştir.
  • En çok göze çarpan hakikatlere, teslim olmayanlarla, münakaşa neye yarar? Bunlar insan değil taştırlar.
  • İnsanlar korktukları şeyden titreyerek yerlerinde dururlar ve çektikleri ıstıraptan inleyip şikâyet ederler. Bu zaaftan ne çıkar? Ne elde edilir? Şikâyet ve küfür.
  • Ruhunun büyüklüğü, enginliğiyle değil, kanaatlerindeki kesinliği ve hakikatle ölçülür.


EPİCTETOS

(Düşünceler ve Sohbetler - 4)

20 Aralık 2010 Pazartesi

NOT ETTİKLERİM

Ağlatırsam, alacağım para yüzümü güldürür

Güldürürsem, para alacak zaman geldi mi ben ağlarım


PLATON

17 Aralık 2010 Cuma

BAKLAVA

Mâlzemeler:


Hamur mâlzemesi:

  • 2 adet yumurta
  • 1 su bardağı ılık su
  • 1-2 fiske tuz (deniz tuzu)
  • 4 su bardağı un
Açmak için buğday nişastası
  • 250 gr. tereyağı
  • 300 gr. ceviz

Şerbet mâlzemeleri:

  • 3,5 su bardağı şeker
  • 3 su bardağı su
  • 1-2 damla limon suyu
Yapılışı:

Emaye kabın içine unu boşaltınız. Ortasını havuz gibi açınız yumurta, tuz, ılık su ile yoğurarak, hamuru(10 dakika yoğurunuz) bütünleştiriniz. Hamurun üzerine nemli bir bez örtünüz ve 15 dakika dinlendiriniz. Tekrar yoğurunuz ve 15 dakika daha dinlendiriniz.

Hamuru ince uzun rulo şekline getiriniz. Bıçakla keserek, 10 adet beze oluşturunuz. Hamurların bıçakla kesilen bölümleri yukarı gelecek şekilde, avucunuzun içi ile bastırarak yassılaştırınız. Üzerlerine nemli bir bez örterek 20 dakika dinlendiriniz.

Bezeleri çok az nişasta serperek, beşerli 2 gurup halinde aralarına nişasta serperek, pasta tabağı boyutunda açınız. Nişastaların fazlalıklarını fırça ile alınız. 45 dakika nemli bir bez altında dinlendiriniz.

Tepsinizi oda sıcaklığındaki tereyağı ile yağlayınız.

İki bezeyi nişasta yardımı ile 45 cm (42 cm. çapındaki tepsim için) çapında arkası görünür şeklinde açınız. Hamur açma tahtasına yerleştirdiğiniz yufkanın üzerine tepsinizi oturtunuz. Bıçak yardımı ile etrafından kesiniz.

Yağlanmış fırın tepsinize itina ile, oklavaya sarılı birinci yufkayı yayınız ve daha önce eritip ılıttığınız tereyağından, 2 kaşık yağı eşit bir şekilde yufkanın üzerine serpiniz ve elinizle hafifçe her tarafını yağlayınız.İkinci yufkaya da aynı işlemi yapınız.

Yufkanın yan taraflarından çıkan parçaların yarısını, ikinci yufkanın üzerine eşit bir şekilde yayınız. Tekrar 2 kaşık yağı aynı şekilde yayınız. Rondo da orta kalınlıkta çekilmiş cevizlerin tamamını serpiniz. Yine hamurun yan tarafından çıkan parçalarla döşeyiniz.

Kalan sekiz yufkayı da 2'şer 2'şer açınız ve aynı şekilde kesiniz. Teker teker tepsiye yayınız. Ara katları yağlayınız. Son açılan sekiz yufkanın, yan tarafından çıkan parçaları kullanmayınız. Kalan hamuru farklı bir şekilde değerlendiriniz.

Rulet bıçakla, hazırlanan hamuru baklava boyutunda küçük dikdörtgenler şeklinde kesiniz. Kalan yağ soğumuşsa, hafif ısıtınız ve aynı şekilde, yağın tamamını en üst kata eşit bir şekilde dökünüz. Davlumbaz fırında, üzeri altın sarısı haline gelinceye kadar kontrollü bir şekilde pişiriniz.

Su ve şekeri 10 dakika kaynatınız ve 1-2 damla limon suyu sıkınız. Ilık haldeki şerbetten, fırından çıkardığınız baklavaya 3 kepçe şerbeti eşit şekilde dökünüz ve sönmüş fırının içine alınız.
Bu aşamada, kalan şerbeti kaynatarak kıvamını koyulaştırınız.

Şerbetin koyulaştığını almak için bir cam tabağa damlatarak test ediniz. Sönmüş fırından çıkardığınız baklavaya, koyulaştırdığınız şerbeti eşit bir şekilde dökünüz ve tekrar sönmüş fırında soğuyuncaya kadar muhafaza ediniz.


Püf noktası: Şerbetin iki aşamada baklavaya dökülmesi.



Not:

1.Tarifte verilen un miktarı yeterlidir. Hamuru iyice yoğurduğunuzda bütünleşecektir. Un ilâve etmenize gerek kalmayacaktır. Ekleyeceğiniz un hamuru bozabilir
.

2. Rezistanslı fırınlarda (Davlumbaz) pişirmenizi öneriyorum. Ağır ağır pişirdiği için iyi netice alınıyor.

3. Hamur işleri, yemek vb. yiyecekleri hazırladığınızda, doğal tuz kullanmanız durumunda daha başarılı neticelere ulaşacaksınız.

4. Kuruyemişçilerden baklava yapmak için, uygun fiyata kırıkceviz temin edebilirsiniz.


Size verdiğim tarif çok tanınmış baklava tarifinin tadında olacak. Ölçüler, ev şartlarına göre milim milim hesap edilerek hazırlanmıştır.

Şerbetin, 2 aşama şeklindeki hazırlanışı ve fırında bekletilme aşamaları kendi deneyimlerim neticesinde uygulanmıştır.




15 Aralık 2010 Çarşamba

NOT ETTİKLERİM

DİZÜSTÜ Bilgisayarlarınızı, ASLA yumuşak zemin üzerinde kullanmayınız!!!



D İ K K A T


Bir çift, 4 Temmuz'da evde çıkan bir yangında ismi Arun Gopal Ratnam olan 25 yaşındaki çocuklarını kaybettiler.

Oğulları MBA'ini yaptığı, Wisconsin - Madison üniversitesinden eğitimini 2 hafta erken bitirerek kısa süreliğine ailesini ziyarete gelmiş.

Babasıyla öğle yemeğini yemiş ve kaldığı odayı temizlemek üzere odasına dönmüş.

Babası okula dönmeden önce annesini beklemesini söylemiş. Arun'da annesinin işten gelmesini beklerken, uyumaya karar vermiş.

Bir müddet sonra komşular, dumanları görerek, 911'i aramışlar. Maalesef 25 yaşındaki Arun 3 yıllık yeni evin içinde yanarak ölmüş.

Kazanın neden kaynaklandığını bulmaları bir kaç gün sürmüş. Sonunda yangının yatağın üstündeki dizüstü bilgisayardan kaynaklandığı bulunmuş.

Dizüstü bilgisayar yatağın üzerindeyken, fanı hava alamamış ve bu nedenle, yangını başlatmış.

Arun ise karbon monoksit soluduğu için uykusundan bile uyanamamış.


Bu mesajı da insanların, dizüstü bilgisayar'larını yatakta kullanma alışkanlıkları yüzünden, hayatları tehlike içinde olanları uyarmak için yolluyorum.

Bunu lütfen yapmayınız...

Sonuçlarını görüyorsunuz, olay gerçek.

Yatakta, yorganın, battaniyenin ya da yastıkların üstünde dizüstü bilgisayarınızı kullanmayınız. Fanı çalışmayabilir ve yangın çıkabilir.

Lütfen bu MESAJ'ı herkese iletiniz.

14 Aralık 2010 Salı

NOT ETTİKLERİM

DOSTLUK HAKKINDA

Dostluk insanların, insanlarla ve tanrıyla ilgili her şeyde, yakınlık ve sevecenlik duygularıyla anlaşmasıdır.

Kimi zenginliği, kimi tam sağlığı, kimi etkililiği, kimi toplumsal konumları, birçokları da zevki üstün tutarlar.

Sonuncu sırada saydığımız hayvansal zevkleri saymazsak, ötekileri geçici ve kuşkuludur; bizim kararlarımızdan çok yazgının cilvesine bağlıdır. Katıksız iyiliğin erdemde bulunduğuna inanların çok hakkı var.

Çünkü dostluğu hem doğuran hem sürdüren erdemdir. Erdem olmadan dostluğun hiçbir türü olamaz. Şimdi günlük yaşamda ve dilimizde erdem sözcüğüne verilen anlamı açıklayalım:

Birçok bilginin yaptığı gibi onu parlak sözcüklerin ölçüsüne vurmayalım.

Dostluğun karşılıklı yakınlığında kendisini dinlendirmeyen insan için yaşam, yaşam mıdır? Karşısında kendinle konuşuyormuş gibi her şeyi söylemeyi göze alabileceğiniz birini bulmaktan daha tatlı ne var? İyi günlerinde senin kadar sevinecek biri olmasaydı mutluluğundan ne zevk alırdın?

Öte yandan da kara günlerinde senden çok üzülecek bir dostun olmasaydı, o günlere katlanmak güç olurdu.

Son olarak peşinde koşulan her şey genellikle bir tek işe yarar: Servet harcamaya yarar; sözü geçerlik, saygınlık; toplumsal konum, övülme; zevkler neşe getirir; sağlık, acıdan kurtarır, bedenini istediğin gibi kullanmana yardım eder.


Dostluk birçok iyiliği bir araya toplar. Gözlerini nereye çevirsen onu orada hazır bulursun, hiçbir yere yabancı, hiçbir zaman yersiz ve can sıkıcı değildir bunun için derler ki, ateş ve sudan çok dosta gereksinimiz vardır.

Hem ben burada, halk arasındaki ya da düzeyli insanlar arasındaki dostluktan değil, bunun bile kendilerine göre zevk ve yararları vardır. Adları sayılan birkaç kişinin dostluğu gibi gerçek ve yetkin dostluktan söz ediyorum.

Dostluk mutlu günleri daha aydınlık yapar yıkımları hafifletir.

Dostluğun çok büyük yararları olmakla birlikte, biri ötekilere çok üstündür.

Dostluk gelecek için parlak bir umut ışığıdır; ruhu güçsüzlüğe düşmekten ve kendini kapıp koyuvermekten alıkoyar. Çünkü gerçek dosta bakan insan sanki onda kendi örneğini görür.

Bu yüzden, uzaktaki dostlar yanımızdadır, yoksullar zengin olur, güçsüzler güçlü, dahası söylemesi güç! Ölüler yaşamayı sürdürürler.

Dostlara duyulan saygı ve onların anısı, özlemi o derece insanın içindedir. Onun için, onların ölümü mutlu, ötekilerin yaşamı, övülmeye değer sayılır.

Doğadan sevgi ve yakınlık bağı kaldırılsa, hiçbir ev, hiçbir kent ayakta duramaz. Tarım bile yapılamaz.

Bu kadarı yetmezse, dostluğun, anlaşmanın gücü, düşünce ayrılıklarından ve anlaşmazlıklardan kestirilebilir.

Hangi güçlü aile, hangi sağlam devlet vardır ki, kin ve anlaşmazlıklarla temelden sarsılmasın? Bundan dostlukta ne büyük iyilikler olduğunu anlayabilirsiniz.

Agrigentum'lu bir bilgin tanrının esiniyle yazdığı Yunanca şiirlerinde, bütün dünyada ve evrende duran ya da kımıldayan her şeyin dostlukla birleştiğini, anlaşmazlıkla ayrıldığını bildirmiş.

CİCERO

Laelius da Amicitia
adlı eserinden

NOT ETTİKLERİM

ÇOK ÖNEMLİ DUYURU


1. MESAJ:

Çevrenizde tekerlekli sandalye ihtiyacı olan ve temin etme şansı bulunmayan kişiler var ise, LÜTFEN ACİLEN BİLDİRİNİZ! Altunizade Kulübü temin edip, kendilerine ücretsiz olarak verecektir.

EROL AYVACIKLI
NGM
Uluslararası Taş. Tic. Ltd. Şti.
Koşuyolu - İstanbul

Tel: 0216 326 41 66
Fax: 0216 326 33 53


2. MESAJ:

Görmeyen çocuklarımız için, Türkân SABANCI adına yaptırılmış tam donanımlı, bir okul var. Hatta aralarında zekâ yönünden yetersiz ama eğitilebilir çok sayıda çocuk da var. İstenirse yatılı bölümü de var ama öğrenci sayısı kapasitesinin altındaymış...

Yer: ÜSKÜDAR

Tel: o216 310 49 12

Müdür: Feyzullah GÜLER



3. MESAJ:

VEYSEL VARDAR GÖRME ENGELLİLER İLKÖĞRETİM OKULU

Yer: SARIYER
Tel: 0212 201 12 92
MÜDÜR: MUZAFFER TEN



Bu okullar öğrenci azlığından kapanma tehlikesi içinde. Oysa kim bilir bu imkânlara muhtaç kaç çocuğumuz var çevrenizde. Bize düşen görev, bu çocuklarımızı bulup bu imkânı onlara ulaştırmak.

LÜTFEN BU İLETİYİ ÇEVRENİZDEKİ HERKESE ULAŞTIRINIZ. BELKİ BİR ÇOCUĞUMUZUN EĞİTİMİNE, YA DA TEKERLEKLİ SANDALYE GEREKSİNİMİ OLAN BİRİSİNE YARARIMIZ DOKUNUR.


9 Aralık 2010 Perşembe

NOT ETTİKLERİM

SUÇ YAŞTA DEĞİL HUYDADIR


Kendilerinde iyi ve mutlu ömür sürmek için azıcık yetenek olmayan kimselere, her çağ ağır gelir ama her iyiliği kendinden bekleyen insanlar için doğal zorunlulukların hiç biri kötü görünmez.

Bunların başında da yaşlılık gelir yaşlılığa herkes ulaşmak ister, ulaşınca da onu kötüler. Bilge olmayanlar işte bu derece mantıksızdırlar, bu derece dengesizdirler. Yaşlılığın düşündüklerinden daha çabuk sinsice geldiğini söylerler.

Bir kez bu adamlar kim? onlara kim, "yanlış hesap yapın" demiş?

Gençlikten yaşlılığa geçiş, çocukluktan gençliğe geçişten daha mı çabuk oluyor sanki? Sonra, insan ha seksen yaşında ha sekiz yüz yaşında olmuş, yaşlılığın ağırlığı aynı değil midir? öyle ya, geçmiş zaman ne denli uzun olursa, bir kez akıp geçti mi düşüncesizlerin yaşlılığını kolaylaştıracak avuntu yoktur.

Diyeceğim şu ki eğer bilgeliğime hayransanız (keşke bu bilgelik, sizin ilginize değer ve şanıma denk olsa!), bu bilgelik en iyi önder olan doğanın, tanrı gibi peşinden gitmek ona uymaktan başka bir şey değildir.

Her bölümü iyi yazıldığı halde son perdeye aldırış etmeyen beceriksiz şair gibi, doğanın öbür çağlara önem verip de yaşlılığa aldırış etmemesi olacak şey değil. Ama tıpkı ağaçta ve yerde yetişen meyvelerin zamanı gelince olgunluktan geçmesi ve düşmesi gibi, insan ömrünün de bir sonu olması zorunluydu.

Bilge insan buna uysallıkla katlanır: Doğaya karşı gelmek, devlerin yaptığı gibi, tanrıya kafa tutmak değil midir?

Yaşlılığa karşı en etkin silah nedir bilir misiniz?

Bilgili ve erdemli olmak

Bu erdemler uzun ve dolu bir ömür sürdükten sonra insana tadına doyulmaz bir zevk verir; Çünkü bunlar insanı hiçbir zaman, dahası yaşlanınca bile terk etmezler. (işin asıl önemli yanı da budur ya ...); üstelik iyi yaşadım diye düşünebilmesi, yaptığı birçok hayırlı işini anımsayabilmesi son derece tatlı bir şeydir.

Leontinoi'li Gorgias (yüz yedi yıl ömür sürmüş) hiçbir zaman, da çabalamayı ve çalışmayı elden bırakmamış. Dünya da neden öyle çok kalmak istediği sorulunca, "yaşlılığa kötüdür demem için hiçbir neden yok ki!" demiş.

İşte parlak ve bilge insana yakışır bir yanıt. Aklı kıt olanlarsa kendi kusurlarını, suçlarını yaşlılığa yüklerler;


Bilge insanların, en ağır sayılan iki şeye, yani yoksullukla yaşlılığa, bunlardan sanki hoşlanırmış gibi katlanırdı.

Doğrusu ben de iyi düşününce, yaşlılığı kötü gösteren dört neden buluyorum:

  • İnsanı işlerden uzaklaştırması
  • Bedeni zayıflatması
  • İnsanı hemen hemen her zevkten yoksun kılması
  • Ölüme yakın oluşu


Yaşlılık, insanı işlerden uzaklaştırırmış. Hangi işlerden? Gençlik ve güç isteyen işlerden mi?

Yaşlılara göre beden güçsüz olsa da, manevi güçlerle yapılabilecek işler yok mudur?

Quintus Ennius'un şiirinde söylediği gibi: "şimdiye dek başınızda olan aklınız nereye gitti de çılgınlar gibi şaşırdınız"

Yaşlıların işe yaramadığını söyleyenler boş konuşuyorlar. Böyle bir savda bulunmakla, denizde dümencinin hiçbir işe yaramadığını söylemiş gibi oluyorlar; "öyle ya " diyorlar, gemide kimi direğe tırmanır, kimi güvertede koşuşur, kimi sintineyi boşaltır, dümenciyse dümen elinde geminin kıçında rahat rahat oturur.

Yaşlılar gençlerin yaptığı işleri yapamazlar, ama çok daha büyük, çok daha iyi işler görürler.

Büyük işler kol gücü ya da hız ve çeviklikle değil; düşünce, sözünü geçirme, ortaya doğru düşünceler atmayla başarılır.



Akılla, zevk isteğini kendimizden uzak tutamadığımıza göre, doğru olmayan bir şeyin önüne geçtiği için, yaşlılığa karşı büyük minnettarlık duymamız gerekir.

Çünkü zevk isteği insanda düşünce bırakmaz; aklın düşmanıdır.

PLATON: Zevk kötülüklerin yemidir der.


Kendisini sözle savunan yaşlı, zavallıdır. Ne ak saçlar ne yüzdeki kırışıklıklar insana hemen saygı sağlamaz ancak onurlu bir yaşamdan sonra bu olgun çağa yetişen kimse, saygının en güzel meyvelerine erişir.

Bir yaşlıya selâm vermek, yanına yaklaşmak, onu görünce ayağa kalkmak, önüne geçmemek, onu geçirmek, ona akıl danışmak gibi, önemsiz ve sıradan görünen şeyler bile ona gösterilen saygının belirtisidir.

Saygının başladığı ödüllerle karşılaştırılabilecek, maddi bir zevk var mıdır? Bu ödüllerin en parlaklarını elde etmiş olanlar bence yaşam denilen tiyatro oyununu sonuna dek oynamışlar, hem de acemi oyuncular gibi, son perdede yere yıkılmamışlardı


Bir oyuncunun hoşa gitmesi için, oyunun bitmesine gerek yoktur, oynadığı perde de beğenilmesi yeter.

İşte bilge bir insan da yaşamın akışına dek yaşamak zorunda değildir; çünkü bir ömür, kısa da olsa, iyi ve onurlu olarak yaşamaya yetecek denli uzundur.

Yok daha uzunsa, çiftçilerin tatlı ilkyazdan sonra yazın, güzün gelmesine üzüldüklerinden fazla üzülmeye değmez.

Çünkü ilkyaz, gençlik demektir; gelecekteki meyveleri müjdeler, ondan sonraki mevsimler ürün alma mevsimidir. Birçok kez söylediğim gibi, yaşlılığın meyvesi de o çağa gelmeden önce bol bol iyilik etmiş olduğunu anımsamaktır.

Doğaya uygun olan her şeye iyi demeli yaşlıların ölmesi kadar da doğaya uygun ne vardır?

Gençlerin başına ölümün gelmesi doğaya aykırı bir şeydir. İşte bunun için gençlerin ölmesi bana, harlı bir ateşin bol suyla söndürülmesi gibi gelir; yaşlıların ölümü ise geçmiş bir ateşin hiçbir etki ile değil de, kendiliğinden sönmesi gibidir.

Nasıl elmalar hamken çekilip kopartılır, iyice olgunlaşınca düşerse, öylece gençlerin canını bir güç çeker alır da yaşlılar olgunluktan ölür.

Bu olgunluk bana öyle tatlı geliyor ki ölüme yaklaştıkça, uzun bir deniz yolculuğunda sonra, karayı görür gibi oluyor sonunda limana varacağımı sanıyorum.






Cato:

Kendilerinde iyi ve mutlu ömür sürmek için, azıcık yetenek olmayan kimselere her çağ ağır gelir ama her iyiliği kendinden bekleyen insanlar için doğal zorunlulukların hiç biri kötü görünmez.


BEN SİZE GENÇLİKTEKİ TEMELLERE DAYANAN YAŞLILIĞI ÖVDÜM



MARCUS TULLİUS CİCERO


Not: Cicero'nun (Cato Maior adlı eserinden)

7 Aralık 2010 Salı

NOT ETTİKLERİM

Atlantik ötesinden gelip, Avrupa'da yayılan uygulama;


ÇOK ÖNEMLİ DUYURU

Bölgesel bir yolda akşamüzeri eve dönerken, battaniyeye sarılmış bir çocuğun, bir araba koltuğunda yol kenarında terk edildiğini gördüm.

Nedenini bile sorgulayamadım, neden de pek önemli değildi zaten kafam da karma karışık olmasına rağmen duraklamadan yola devam ettim.

Yerime ulaştıktan sonra, telefonla bilgi verdiğim polis karakolunca konunun derhal inceleneceği söylendi.

Olay yerine gitmeden önce bana verdikleri uyarı çok ilginç...

Yaşadığımız devirde, bilmemiz lûzümlu şeyler çok önemli... Çeteler ve gangsterler bir araba sürücüsünün (özellikle bayanlar) arabasını durdurup ve ıssız kimsesiz yerde de olsa arabasından inerek yardım sağlayacak taktikler bulmakta çok ustalar.

Yerel polisin raporuna göre bazı gangsterlerin tercihen kullandıkları yöntem de bir araba koltuğuna yapay bir bebek oturtmak ve ıssız yol kenarına terk etmek...
ve kuşkusuz bir bayanın "terk edilmiş bebeği görmeden yola devam edemeyeceği umuduyla"

Ya bir orman kenarı ya da otları uzamış çimenliklerden geçen yollara bırakıyorlar.

Arabasından inen sürücü - kazara bir bayan - ormana sürüklenir dövülür, cinsel tecavüze uğrar, acımaksızın da ölüme terk edilir.

Bu şansız, bir erkekse yiyeceği dayağı tasavvur edemessiniz, üstünde kıymetli ne varsa hepsi alınır o da yine ölümle ödüllendirilebilir (!)

Hiç bir hal ve sebeple
asla durmayın !!!

Hemen 112 (polis numarası) telefon edin.

VE "NE GÖRDÜĞÜNÜZÜ, NASIL OLUŞTUĞUNU DÜŞÜNÜN ANIMSAYIN, SAKIN YAVAŞLAMAYIN ve yolunuza devam edin.


SIK GÖRÜLEN BAŞKA BİR SENARYO;

"Eğer akşam üzeri arabanızla gezinti yapıyorsanız, aniden arabanın camına YUMURTALAR atıldıysa arabanızı kontrol için de olsa SAKIN DURMAYIN VE CAM SİLECEKLERİNİ ÇALIŞTIRMAYIN NE CAM SİLECEK SIVI, NE DE SU İLE YIKAMAYIN;

Çünkü yumurtalara yapışkan bir madde sürülmüş olduğundan ön cam % 90 görünmez hale gelir.

İSTER İSTEMEZ arabadan çıkmak zorunda kalırsınız ve canilere yem olursunuz.

İşte kullandıkları belli başlı teknikler.



Lütfen ailenizi ve dostlarınızı bilgilendiriniz.

Bu iletiyi, mümkün olduğunca çok kişiye gönderiniz.



Not: Bu ileti yönlendirilmiş bir iletidir.



NOT ETTİKLERİM

BÖYLE OLMASINI İSTEMEZDİK İKİMİZDE
Böyle olmasını, istemezdik ikimizde. Ağlamak istiyorum, fakat boğazıma takılan sonbaharın hüzün yaprakları, ölü aşkımızın mezarına yağıyor ve ızdırab rüzgârları hayal ağacımızı sarsıp duruyor. Benim için yaşamanın anlamı yok artık. Ölmek binlerce defa ölmek istiyorum. Her ölüşümde seni birazcık unutabilme arzusuyla.

Evet Evet Evet

Böyle olmasını istemezdik ikimizde. Hatırlarmısın yıllar öncesini, sisli gecelerde, gemi çığlıkları ile konuşur, mutlu hayâllerimizi, büyülü denizlere anlatırdık. Yarınların önemi yoktu bizim için. Yağmur yağardı mutluluk dolu yaşantımıza, masum gözyaşlarımızı yağmurun bakirliği siler süpürürdü, ya şimdi, ya şimdi

Gökyüzü karamsarlık bulutları ile kaplı, yağmur yerine kurum yağıyor yüzüme, gözyaşlarım masumiyetten uzak, pıhtılaşmış kan damlaları sanki.

Evet Evet böyle olmasını istemezdik ikimizde

Bakma sakın yüzüme, tanıyamasın beni.


GÜLSEREN KULAK KÖROĞLU

NOT ETTİKLERİM

DÖRT MEVSİMDE SEN


Güneş pırıl pırıl, çimenler yeşil
Kuşlar cıvıl cıvıl ağaçlar yeşil
Su akar şarıl şarıl, dağlar yeşil
Boy selvi, bel ince, gözler yeşil


Buğdaylar boy boy, başak kırmızı
Kuzular acı meler, yürekte sızı
Ağaçlar dolu dolu, elma kırmızı
Bülbül güle konmuş, söyler şarkımızı


Ağaçlar solgun, yapraklar sarı
Dağlar üzgün, tabiat sarı
Kuşlar dargın, benizler sarı
Dökülen son bir yaprak, o da sarı


Doğdu büyüdü, soldu ve öldü
Beyazlar giydi, son arzusu bir kefen oldu
Bir güneş doğdu, bir gün battı
Sevdi ama sevilmedi, gözleri hicranla doldu


NOT ETTİKLERİM

Neylersin baharı, bahçende gül olmayınca

İnlemesin boşuna bülbül, gül solmayınca

Gün doğmasın, karanlıklara yar olmayınca

Ayrılmasın birleşen eller, ömür dolmayınca



GÜLSEREN KULAK KÖROĞLU

1 Aralık 2010 Çarşamba

NOT ETTİKLERİM

MADDİ ZEVKLERİN İNSANLIĞA VERDİĞİ ZARARLAR HAKKINDA

Tarentum'lu Arkhytas'a göre maddi zevk, doğanın insanlara verdiği en uğursuz belâdır. Bunu elde etmek için, doymak bilmez istekler, düşünce ve ılımlılıktan uzak olarak alevlenir.

Yurda ihanet etmeler, devleti yıkmalar, düşmanlarla gizli görüşmeler hep ondan çıkar. Şehvetin göze aldırmadığı hiçbir suç, hiçbir kötü eylem yoktur.

İnsanlar fuhuş, zina ve bunlara benzer her rezaleti şehvetin çekiciliğine kapılarak yaparlar; başka bir nedenle değil. İster doğa, ister tanrı, insanoğluna her şeyden üstün olan aklı verirken, şehvetin bu tanrısal armağana, bu bağışa en büyük düşman olmasını istemiş. Çünkü kendisini zevke kaptıran insanda ılımlılık diye bir şey kalmaz ve genellikle, şehvetin egemen olduğu yerde erdem tutunamaz.

Bunu daha iyi anlatmak için Arkhytas, "zevke son derece kapılmış bir insan düşünün" diyormuş. Onun düşüncesine göre, kimse kuşku duymaz ki böyle bir insan, bu zevkin etkisi altında kaldığı sürece her türlü düşünceden, her türlü muhakemeden uzak olur, hiçbir şeye kafa yormaz.

Onun için maddi zevkten daha tiksinilecek, daha zararlı bir şey yoktur. Çünkü bir de baskın ve sürekli olursa, ruhun bütün ışığını söndürür.


MARCUS TULLİUS CİCERO

(Cato Maior adlı eserinden)