Şiir, sözcüklerle güzel biçimler kurma sanatıdır... Ozanın duyguları, düşünceleri, hayalleri, dünya görüşü, felsefesi, kişiliği, her şeyi şiirde belli olur. Sözcükleri tanımalı sevmeli, okşamasını bilmek gerek hangi sözcük hangi sözcükle yan yana geldiğinde nasıl bir ışık ortaya çıkar? Bunu bilmek gerek.
CAHİT SITKI TARANCI
15 Ağustos 2014 Cuma
10 Ağustos 2014 Pazar
NOT ETTİKLERİM
Sessizlikteki sessizlik gerçek sessizlik değildir. Ancak hareketteki sessizlik ortaya çıkarsa, gök ve yeri saran EVREN'nin RİTMİ algılanabilir.
LAO - TZU
LAO - TZU
9 Ağustos 2014 Cumartesi
NOT ETTİKLERİM
O P H E L İ E
Dingin kara suların üstünde ak Ofelya
yüzerken iri bir nilüfer gibi, uyur yıldızlar;
ağır ağır yüzerken, bürünerek ak duvağına...
Duyulur sesleri uzak ormanlardaki ölümcül avların.
Bin yılı aşkın bir süredir üzgün Ofelya
geçti, ak bir hayalet olarak, o uzun kara ırmaktan,
bin yılı aşkın bir süredir tatlı çılgınlığı onun
mırıldanıp durur sevda öyküsünü akşam rüzgârına
Göğüslerini öpüyor rüzgâr, açarak bir çelenk gibi
suların usul usul salladığı o uzun duvağını,
titreyen söğütler gözyaşı döküyor dayanıp omuzuna,
eğiliyor geniş hülyalı alnına doğru yaban otlar.
Kıpırdaşan nilüfer iç çekiyor onun çevresinde;
uyanıyor zaman zaman, hafif bir kanat hışırtısı
kaçıp gidiyor uyuyan bir kızılağaçtaki kuş yuvasından;
dökülüyor altın yıldızlardan gizemli bir şarkı
Ey solgun yüzlü Ofelya! Karlar kadar güzel!
Evet yavrum, alıp götürdü seni bir ırmak, sen öldün.
Çünkü Norveç'in ulu dağlarından inen rüzgârlar
fısıltısıyla seslendi sana daha iyi bir özgürlüğün,
Bir solukta o, gür saçlarını kıvırıp büken,
garip söylentiler taşıdı düşlerle yoğrulan kafana;
senin yüreğindi ağacın yakınmalarındaki
ve gecelerin iç çekişindeki Doğa şarkısını dinleyen.
Çok yumuşak, çok insansı yüreğini kıran, o çocuk yüreğini,
çılgın denizlerin konuşmalarıydı, bir büyük yaygaraydı;
dizlerinin dibinde bir nisan sabahı oturan o dili tutulmuş,
O yüzü solgun yakışıklı şövaleydi, o zavallı çılgın.
Gökler! Sevda! Özgürlük! Bu nasıl düş, ey zavallı çılgın kız!
Sen de eriyip gittin onunla, tıpkı ateşte karın eridiği gibi;
kurduğun büyük hayaller bağazlayıverdi sözlerini senin
ve korkuttu o ürkünç sonsuzluk mavi gözlerini!
Diyor ki ozan, ışığı altında yıldızların
geceleri aramaya geliyorsun derlediğin çiçekleri
ve diyor ki, uzun duvağına bürünerek suyun üstünde
yüzüyor ak OFELYA, iri bir nilüfer gibi.
ARTHUR RIMBAUD
Dingin kara suların üstünde ak Ofelya
yüzerken iri bir nilüfer gibi, uyur yıldızlar;
ağır ağır yüzerken, bürünerek ak duvağına...
Duyulur sesleri uzak ormanlardaki ölümcül avların.
Bin yılı aşkın bir süredir üzgün Ofelya
geçti, ak bir hayalet olarak, o uzun kara ırmaktan,
bin yılı aşkın bir süredir tatlı çılgınlığı onun
mırıldanıp durur sevda öyküsünü akşam rüzgârına
Göğüslerini öpüyor rüzgâr, açarak bir çelenk gibi
suların usul usul salladığı o uzun duvağını,
titreyen söğütler gözyaşı döküyor dayanıp omuzuna,
eğiliyor geniş hülyalı alnına doğru yaban otlar.
Kıpırdaşan nilüfer iç çekiyor onun çevresinde;
uyanıyor zaman zaman, hafif bir kanat hışırtısı
kaçıp gidiyor uyuyan bir kızılağaçtaki kuş yuvasından;
dökülüyor altın yıldızlardan gizemli bir şarkı
Ey solgun yüzlü Ofelya! Karlar kadar güzel!
Evet yavrum, alıp götürdü seni bir ırmak, sen öldün.
Çünkü Norveç'in ulu dağlarından inen rüzgârlar
fısıltısıyla seslendi sana daha iyi bir özgürlüğün,
Bir solukta o, gür saçlarını kıvırıp büken,
garip söylentiler taşıdı düşlerle yoğrulan kafana;
senin yüreğindi ağacın yakınmalarındaki
ve gecelerin iç çekişindeki Doğa şarkısını dinleyen.
Çok yumuşak, çok insansı yüreğini kıran, o çocuk yüreğini,
çılgın denizlerin konuşmalarıydı, bir büyük yaygaraydı;
dizlerinin dibinde bir nisan sabahı oturan o dili tutulmuş,
O yüzü solgun yakışıklı şövaleydi, o zavallı çılgın.
Gökler! Sevda! Özgürlük! Bu nasıl düş, ey zavallı çılgın kız!
Sen de eriyip gittin onunla, tıpkı ateşte karın eridiği gibi;
kurduğun büyük hayaller bağazlayıverdi sözlerini senin
ve korkuttu o ürkünç sonsuzluk mavi gözlerini!
Diyor ki ozan, ışığı altında yıldızların
geceleri aramaya geliyorsun derlediğin çiçekleri
ve diyor ki, uzun duvağına bürünerek suyun üstünde
yüzüyor ak OFELYA, iri bir nilüfer gibi.
ARTHUR RIMBAUD
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)