31 Aralık 2010 Cuma

NOT

Sitemin açıldığı ilk günden itibaren, beni yalnız bırakmayan vefalı misafirlerim başta olmak üzere, yeni yılın dünya insanlığı için, barış ve huzur dolu bir yıl olması dileğiyle sevgi ve saygılarımı sunarım.

Gülseren Kulak Köroğlu

NOT ETTİKLERİM

DOSTLAR IRMAK GİBİDİR


Dostlar ırmak gibidir
Kiminin suyu az, kiminin çok,
Kiminde eller ıslanır yalnızca
Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya


İnsanlar vardır; üstü nilüferlerle kaplı,
Bulanık bir göl gibi...
Ne kadar uğraşsanız görünmez dibi.
Uzaktan görünüşü çekici aldatıcı
İçine daldığınızda ne kadar yanıltıcı...
Ne zaman ne geleceğini bilemezsiniz;
Sokulmaktan korkarsınız, güvenemezsiniz!


İnsanlar vardır; derin bir okyanus...
İlk anda ürkütür, korkutur sizi,
Derinliklerde saklıdır gizi,
Daldıkça anlarsınız, daldıkça tanırsınız;
Yanında kendinizi içi boş sanırsınız.


İnsanlar vardır, coşkun bir akarsu...
Yaklaşmaya gelmez, alır sürükler.
Tutunacak yer göstermez beyaz köpükler!
Ne zamanda nerede bırakacağı belli olmaz;
Bu tip insanla bir ömür dolmaz.


İnsanlar vardır; sakin akan bir dere...
İnsanı rahatlatır, huzur verir gönüllere,
Yanında olmak başlı başına bir mutluluk
Sesinde, görüntüsünde tatlı bir durgunluk.


İnsanlar vardır; çeşit çeşit, tip tip
Her biri başka bir karaktere sahip
Görmeli, incelemeli, doğruyu bulmalı.
Her şeyden önemlisi insan, insan olmalı...
İnsanlar vardır; berrak, pırıl pırıl bir deniz.


Boşa gitmez ne kadar güvenseniz.
Dibini görürsünüz her şey meydanda.
Korkmadan dalarsınız, sizi sarar bir anda.
İçi dışı birdir çekinme ondan.
Her sözü içtendir, Her davranışı candan...


CAN YÜCEL

29 Aralık 2010 Çarşamba

NOT ETTİKLERİM

  • Buz gibi soğuk bir yüz, içimizde felsefenin barınmadığını gösterir.
  • Çocuklarınıza yaşamayı öğreten, felsefeyi öğretiniz.
  • Bize yaşamayı, ömür geçtikten sonra öğretiyorlar.
  • En büyük en onurlu eserimiz, doğru dürüst yaşamaktır.
  • Mızmız, dırdırcı insanları hiç sevmem; bu insanlar yaşamanın sevinçlerine yan çizerler, dertlere can atar, dertlerle kaynaşırlar, sinekler gibi cilâlı pırıl pırıl yerlerde tutunamaz, pürtüklü, pürüzlü yerlere abanırlar, orada rahat ederler ya da sülükler gibi pis kanla beslenirler.
  • Dertlerimizi avutan akıl ve hikmettir. Engin denizlerin ötesindeki yerler değil.

İçi arınmamışsa, insanı neler bekler:

Kendi kendisiyle ne savaşlar eder boşuna!

Tutkuları içinde, ne kemirici kaygılar.

Ne korkular içinde, kıvranır insan!

Ne çöküntüler yapar bizde gurur, şehvet,

Öfke, gevşeklik ve tembellik!

  • Issız yerlerde, kendin için bir evren ol.
  • Gevşek ve sıradan zekâlar işleri daha kolaylıkla, daha başarıyla çevirirler. Yüksek ve ince felsefi düşünceler iş görmeye elverişli değildir. Keskin bir düşünce inceliği, kabına sığmayan bir zekâ çevikliği, işlerimize engel olur.
  • Her işin bütün koşullarını ve sonuçlarını arayıp, hesaplayan insan karar vermekte güçlük çeker.

MONTAİGNE

26 Aralık 2010 Pazar

NOT ETTİKLERİM

Her ahlâki bozukluk, aynı zamanda siyasal bir bozulmadır, Her siyasal bozulmada aynı zamanda bir ahlâki bozulmadır.

ALBERT CAMUS


Alçak düşürücü kazanç yerine, kaybetmeyi tercih et.
Çünkü kayıp bir kez acı verir, ötekisi her zaman

Sparta'lı KHİLON


Anne ve babana gösterdiğin sevgi ve saygıyı,
Yaşlılıkta çocuklarından bekle
Eğitim eksikliğine katlanmak zordur

Miletos'lu THALES


Aklına koyduğun işten kimseye söz etme,


Başaramazsan gülerler


Lesbos'lu PİTTALOS




İnsanların çoğu kötüdür


Prene'li Bias




İstekler geçicidir, erdemlerse kalıcı


Korintkos'lu PERANDROS

NOT

İnsanlığa bakış açımı yansıtan, düşünürlerin sözlerini içeren yazıların, orjinal çevirilerindeki hatalara (bazı cümlelerin karmaşıklığı) takılıp, özlerinde ayrı dünya görüşüne sahip insanların, verilen mesajları anlamasını beklemiyorum.

Sevgilerimle.

24 Aralık 2010 Cuma

NOT ETTİKLERİM

İnsanların, meydana gelme dedikleri şey,


Temel maddelerin karışması,

Yok olma dedikleri de bu karışmanın dağılmasıdır.

EMPEDOKLES

NOT ETTİKLERİM

Sevgi, çekmenin

Anlaşmazlık, itmenin karşılığıdır.


EMPEDOKLES

22 Aralık 2010 Çarşamba

NOT ETTİKLERİM

  • Her çeşit edebiyat ürününün tadına varabilmek için, alabilme yeteneğine sahip olmak gerekir.
  • Konuşacak olsan, nasıl konuşursan öyle mektup yaz. O zaman güzel yazarsın.
  • Kültürsüz insanların ilgisi mâlzemeye yöneliktir. İşleme tarzına değil.

GOETHE

NOT ETTİKLERİM

  • İnsanlar kendilerine ya gereğinden fazla ya da gereğinden az değer biçerler. Herkes kendine ne kıymet biçerse, pahası odur. Bununla birlikte istersen kendine hür, istersen esir olarak kıymet biç. Bu senin elindedir.
  • İçimizden hangimiz gönülden doğruları bulanları, yolumuzu aydınlatanları ve ruhlarımızdan, bilgisizlikle sapıtmanın karanlıklarını kovanları, takdir etmiştir.
  • En çok göze çarpan hakikatlere, teslim olmayanlarla, münakaşa neye yarar? Bunlar insan değil taştırlar.
  • İnsanlar korktukları şeyden titreyerek yerlerinde dururlar ve çektikleri ıstıraptan inleyip şikâyet ederler. Bu zaaftan ne çıkar? Ne elde edilir? Şikâyet ve küfür.
  • Ruhunun büyüklüğü, enginliğiyle değil, kanaatlerindeki kesinliği ve hakikatle ölçülür.


EPİCTETOS

(Düşünceler ve Sohbetler - 4)

20 Aralık 2010 Pazartesi

NOT ETTİKLERİM

Ağlatırsam, alacağım para yüzümü güldürür

Güldürürsem, para alacak zaman geldi mi ben ağlarım


PLATON

17 Aralık 2010 Cuma

BAKLAVA

Mâlzemeler:


Hamur mâlzemesi:

  • 2 adet yumurta
  • 1 su bardağı ılık su
  • 1-2 fiske tuz (deniz tuzu)
  • 4 su bardağı un
Açmak için buğday nişastası
  • 250 gr. tereyağı
  • 300 gr. ceviz

Şerbet mâlzemeleri:

  • 3,5 su bardağı şeker
  • 3 su bardağı su
  • 1-2 damla limon suyu
Yapılışı:

Emaye kabın içine unu boşaltınız. Ortasını havuz gibi açınız yumurta, tuz, ılık su ile yoğurarak, hamuru(10 dakika yoğurunuz) bütünleştiriniz. Hamurun üzerine nemli bir bez örtünüz ve 15 dakika dinlendiriniz. Tekrar yoğurunuz ve 15 dakika daha dinlendiriniz.

Hamuru ince uzun rulo şekline getiriniz. Bıçakla keserek, 10 adet beze oluşturunuz. Hamurların bıçakla kesilen bölümleri yukarı gelecek şekilde, avucunuzun içi ile bastırarak yassılaştırınız. Üzerlerine nemli bir bez örterek 20 dakika dinlendiriniz.

Bezeleri çok az nişasta serperek, beşerli 2 gurup halinde aralarına nişasta serperek, pasta tabağı boyutunda açınız. Nişastaların fazlalıklarını fırça ile alınız. 45 dakika nemli bir bez altında dinlendiriniz.

Tepsinizi oda sıcaklığındaki tereyağı ile yağlayınız.

İki bezeyi nişasta yardımı ile 45 cm (42 cm. çapındaki tepsim için) çapında arkası görünür şeklinde açınız. Hamur açma tahtasına yerleştirdiğiniz yufkanın üzerine tepsinizi oturtunuz. Bıçak yardımı ile etrafından kesiniz.

Yağlanmış fırın tepsinize itina ile, oklavaya sarılı birinci yufkayı yayınız ve daha önce eritip ılıttığınız tereyağından, 2 kaşık yağı eşit bir şekilde yufkanın üzerine serpiniz ve elinizle hafifçe her tarafını yağlayınız.İkinci yufkaya da aynı işlemi yapınız.

Yufkanın yan taraflarından çıkan parçaların yarısını, ikinci yufkanın üzerine eşit bir şekilde yayınız. Tekrar 2 kaşık yağı aynı şekilde yayınız. Rondo da orta kalınlıkta çekilmiş cevizlerin tamamını serpiniz. Yine hamurun yan tarafından çıkan parçalarla döşeyiniz.

Kalan sekiz yufkayı da 2'şer 2'şer açınız ve aynı şekilde kesiniz. Teker teker tepsiye yayınız. Ara katları yağlayınız. Son açılan sekiz yufkanın, yan tarafından çıkan parçaları kullanmayınız. Kalan hamuru farklı bir şekilde değerlendiriniz.

Rulet bıçakla, hazırlanan hamuru baklava boyutunda küçük dikdörtgenler şeklinde kesiniz. Kalan yağ soğumuşsa, hafif ısıtınız ve aynı şekilde, yağın tamamını en üst kata eşit bir şekilde dökünüz. Davlumbaz fırında, üzeri altın sarısı haline gelinceye kadar kontrollü bir şekilde pişiriniz.

Su ve şekeri 10 dakika kaynatınız ve 1-2 damla limon suyu sıkınız. Ilık haldeki şerbetten, fırından çıkardığınız baklavaya 3 kepçe şerbeti eşit şekilde dökünüz ve sönmüş fırının içine alınız.
Bu aşamada, kalan şerbeti kaynatarak kıvamını koyulaştırınız.

Şerbetin koyulaştığını almak için bir cam tabağa damlatarak test ediniz. Sönmüş fırından çıkardığınız baklavaya, koyulaştırdığınız şerbeti eşit bir şekilde dökünüz ve tekrar sönmüş fırında soğuyuncaya kadar muhafaza ediniz.


Püf noktası: Şerbetin iki aşamada baklavaya dökülmesi.



Not:

1.Tarifte verilen un miktarı yeterlidir. Hamuru iyice yoğurduğunuzda bütünleşecektir. Un ilâve etmenize gerek kalmayacaktır. Ekleyeceğiniz un hamuru bozabilir
.

2. Rezistanslı fırınlarda (Davlumbaz) pişirmenizi öneriyorum. Ağır ağır pişirdiği için iyi netice alınıyor.

3. Hamur işleri, yemek vb. yiyecekleri hazırladığınızda, doğal tuz kullanmanız durumunda daha başarılı neticelere ulaşacaksınız.

4. Kuruyemişçilerden baklava yapmak için, uygun fiyata kırıkceviz temin edebilirsiniz.


Size verdiğim tarif çok tanınmış baklava tarifinin tadında olacak. Ölçüler, ev şartlarına göre milim milim hesap edilerek hazırlanmıştır.

Şerbetin, 2 aşama şeklindeki hazırlanışı ve fırında bekletilme aşamaları kendi deneyimlerim neticesinde uygulanmıştır.




15 Aralık 2010 Çarşamba

NOT ETTİKLERİM

DİZÜSTÜ Bilgisayarlarınızı, ASLA yumuşak zemin üzerinde kullanmayınız!!!



D İ K K A T


Bir çift, 4 Temmuz'da evde çıkan bir yangında ismi Arun Gopal Ratnam olan 25 yaşındaki çocuklarını kaybettiler.

Oğulları MBA'ini yaptığı, Wisconsin - Madison üniversitesinden eğitimini 2 hafta erken bitirerek kısa süreliğine ailesini ziyarete gelmiş.

Babasıyla öğle yemeğini yemiş ve kaldığı odayı temizlemek üzere odasına dönmüş.

Babası okula dönmeden önce annesini beklemesini söylemiş. Arun'da annesinin işten gelmesini beklerken, uyumaya karar vermiş.

Bir müddet sonra komşular, dumanları görerek, 911'i aramışlar. Maalesef 25 yaşındaki Arun 3 yıllık yeni evin içinde yanarak ölmüş.

Kazanın neden kaynaklandığını bulmaları bir kaç gün sürmüş. Sonunda yangının yatağın üstündeki dizüstü bilgisayardan kaynaklandığı bulunmuş.

Dizüstü bilgisayar yatağın üzerindeyken, fanı hava alamamış ve bu nedenle, yangını başlatmış.

Arun ise karbon monoksit soluduğu için uykusundan bile uyanamamış.


Bu mesajı da insanların, dizüstü bilgisayar'larını yatakta kullanma alışkanlıkları yüzünden, hayatları tehlike içinde olanları uyarmak için yolluyorum.

Bunu lütfen yapmayınız...

Sonuçlarını görüyorsunuz, olay gerçek.

Yatakta, yorganın, battaniyenin ya da yastıkların üstünde dizüstü bilgisayarınızı kullanmayınız. Fanı çalışmayabilir ve yangın çıkabilir.

Lütfen bu MESAJ'ı herkese iletiniz.

14 Aralık 2010 Salı

NOT ETTİKLERİM

DOSTLUK HAKKINDA

Dostluk insanların, insanlarla ve tanrıyla ilgili her şeyde, yakınlık ve sevecenlik duygularıyla anlaşmasıdır.

Kimi zenginliği, kimi tam sağlığı, kimi etkililiği, kimi toplumsal konumları, birçokları da zevki üstün tutarlar.

Sonuncu sırada saydığımız hayvansal zevkleri saymazsak, ötekileri geçici ve kuşkuludur; bizim kararlarımızdan çok yazgının cilvesine bağlıdır. Katıksız iyiliğin erdemde bulunduğuna inanların çok hakkı var.

Çünkü dostluğu hem doğuran hem sürdüren erdemdir. Erdem olmadan dostluğun hiçbir türü olamaz. Şimdi günlük yaşamda ve dilimizde erdem sözcüğüne verilen anlamı açıklayalım:

Birçok bilginin yaptığı gibi onu parlak sözcüklerin ölçüsüne vurmayalım.

Dostluğun karşılıklı yakınlığında kendisini dinlendirmeyen insan için yaşam, yaşam mıdır? Karşısında kendinle konuşuyormuş gibi her şeyi söylemeyi göze alabileceğiniz birini bulmaktan daha tatlı ne var? İyi günlerinde senin kadar sevinecek biri olmasaydı mutluluğundan ne zevk alırdın?

Öte yandan da kara günlerinde senden çok üzülecek bir dostun olmasaydı, o günlere katlanmak güç olurdu.

Son olarak peşinde koşulan her şey genellikle bir tek işe yarar: Servet harcamaya yarar; sözü geçerlik, saygınlık; toplumsal konum, övülme; zevkler neşe getirir; sağlık, acıdan kurtarır, bedenini istediğin gibi kullanmana yardım eder.


Dostluk birçok iyiliği bir araya toplar. Gözlerini nereye çevirsen onu orada hazır bulursun, hiçbir yere yabancı, hiçbir zaman yersiz ve can sıkıcı değildir bunun için derler ki, ateş ve sudan çok dosta gereksinimiz vardır.

Hem ben burada, halk arasındaki ya da düzeyli insanlar arasındaki dostluktan değil, bunun bile kendilerine göre zevk ve yararları vardır. Adları sayılan birkaç kişinin dostluğu gibi gerçek ve yetkin dostluktan söz ediyorum.

Dostluk mutlu günleri daha aydınlık yapar yıkımları hafifletir.

Dostluğun çok büyük yararları olmakla birlikte, biri ötekilere çok üstündür.

Dostluk gelecek için parlak bir umut ışığıdır; ruhu güçsüzlüğe düşmekten ve kendini kapıp koyuvermekten alıkoyar. Çünkü gerçek dosta bakan insan sanki onda kendi örneğini görür.

Bu yüzden, uzaktaki dostlar yanımızdadır, yoksullar zengin olur, güçsüzler güçlü, dahası söylemesi güç! Ölüler yaşamayı sürdürürler.

Dostlara duyulan saygı ve onların anısı, özlemi o derece insanın içindedir. Onun için, onların ölümü mutlu, ötekilerin yaşamı, övülmeye değer sayılır.

Doğadan sevgi ve yakınlık bağı kaldırılsa, hiçbir ev, hiçbir kent ayakta duramaz. Tarım bile yapılamaz.

Bu kadarı yetmezse, dostluğun, anlaşmanın gücü, düşünce ayrılıklarından ve anlaşmazlıklardan kestirilebilir.

Hangi güçlü aile, hangi sağlam devlet vardır ki, kin ve anlaşmazlıklarla temelden sarsılmasın? Bundan dostlukta ne büyük iyilikler olduğunu anlayabilirsiniz.

Agrigentum'lu bir bilgin tanrının esiniyle yazdığı Yunanca şiirlerinde, bütün dünyada ve evrende duran ya da kımıldayan her şeyin dostlukla birleştiğini, anlaşmazlıkla ayrıldığını bildirmiş.

CİCERO

Laelius da Amicitia
adlı eserinden

NOT ETTİKLERİM

ÇOK ÖNEMLİ DUYURU


1. MESAJ:

Çevrenizde tekerlekli sandalye ihtiyacı olan ve temin etme şansı bulunmayan kişiler var ise, LÜTFEN ACİLEN BİLDİRİNİZ! Altunizade Kulübü temin edip, kendilerine ücretsiz olarak verecektir.

EROL AYVACIKLI
NGM
Uluslararası Taş. Tic. Ltd. Şti.
Koşuyolu - İstanbul

Tel: 0216 326 41 66
Fax: 0216 326 33 53


2. MESAJ:

Görmeyen çocuklarımız için, Türkân SABANCI adına yaptırılmış tam donanımlı, bir okul var. Hatta aralarında zekâ yönünden yetersiz ama eğitilebilir çok sayıda çocuk da var. İstenirse yatılı bölümü de var ama öğrenci sayısı kapasitesinin altındaymış...

Yer: ÜSKÜDAR

Tel: o216 310 49 12

Müdür: Feyzullah GÜLER



3. MESAJ:

VEYSEL VARDAR GÖRME ENGELLİLER İLKÖĞRETİM OKULU

Yer: SARIYER
Tel: 0212 201 12 92
MÜDÜR: MUZAFFER TEN



Bu okullar öğrenci azlığından kapanma tehlikesi içinde. Oysa kim bilir bu imkânlara muhtaç kaç çocuğumuz var çevrenizde. Bize düşen görev, bu çocuklarımızı bulup bu imkânı onlara ulaştırmak.

LÜTFEN BU İLETİYİ ÇEVRENİZDEKİ HERKESE ULAŞTIRINIZ. BELKİ BİR ÇOCUĞUMUZUN EĞİTİMİNE, YA DA TEKERLEKLİ SANDALYE GEREKSİNİMİ OLAN BİRİSİNE YARARIMIZ DOKUNUR.


9 Aralık 2010 Perşembe

NOT ETTİKLERİM

SUÇ YAŞTA DEĞİL HUYDADIR


Kendilerinde iyi ve mutlu ömür sürmek için azıcık yetenek olmayan kimselere, her çağ ağır gelir ama her iyiliği kendinden bekleyen insanlar için doğal zorunlulukların hiç biri kötü görünmez.

Bunların başında da yaşlılık gelir yaşlılığa herkes ulaşmak ister, ulaşınca da onu kötüler. Bilge olmayanlar işte bu derece mantıksızdırlar, bu derece dengesizdirler. Yaşlılığın düşündüklerinden daha çabuk sinsice geldiğini söylerler.

Bir kez bu adamlar kim? onlara kim, "yanlış hesap yapın" demiş?

Gençlikten yaşlılığa geçiş, çocukluktan gençliğe geçişten daha mı çabuk oluyor sanki? Sonra, insan ha seksen yaşında ha sekiz yüz yaşında olmuş, yaşlılığın ağırlığı aynı değil midir? öyle ya, geçmiş zaman ne denli uzun olursa, bir kez akıp geçti mi düşüncesizlerin yaşlılığını kolaylaştıracak avuntu yoktur.

Diyeceğim şu ki eğer bilgeliğime hayransanız (keşke bu bilgelik, sizin ilginize değer ve şanıma denk olsa!), bu bilgelik en iyi önder olan doğanın, tanrı gibi peşinden gitmek ona uymaktan başka bir şey değildir.

Her bölümü iyi yazıldığı halde son perdeye aldırış etmeyen beceriksiz şair gibi, doğanın öbür çağlara önem verip de yaşlılığa aldırış etmemesi olacak şey değil. Ama tıpkı ağaçta ve yerde yetişen meyvelerin zamanı gelince olgunluktan geçmesi ve düşmesi gibi, insan ömrünün de bir sonu olması zorunluydu.

Bilge insan buna uysallıkla katlanır: Doğaya karşı gelmek, devlerin yaptığı gibi, tanrıya kafa tutmak değil midir?

Yaşlılığa karşı en etkin silah nedir bilir misiniz?

Bilgili ve erdemli olmak

Bu erdemler uzun ve dolu bir ömür sürdükten sonra insana tadına doyulmaz bir zevk verir; Çünkü bunlar insanı hiçbir zaman, dahası yaşlanınca bile terk etmezler. (işin asıl önemli yanı da budur ya ...); üstelik iyi yaşadım diye düşünebilmesi, yaptığı birçok hayırlı işini anımsayabilmesi son derece tatlı bir şeydir.

Leontinoi'li Gorgias (yüz yedi yıl ömür sürmüş) hiçbir zaman, da çabalamayı ve çalışmayı elden bırakmamış. Dünya da neden öyle çok kalmak istediği sorulunca, "yaşlılığa kötüdür demem için hiçbir neden yok ki!" demiş.

İşte parlak ve bilge insana yakışır bir yanıt. Aklı kıt olanlarsa kendi kusurlarını, suçlarını yaşlılığa yüklerler;


Bilge insanların, en ağır sayılan iki şeye, yani yoksullukla yaşlılığa, bunlardan sanki hoşlanırmış gibi katlanırdı.

Doğrusu ben de iyi düşününce, yaşlılığı kötü gösteren dört neden buluyorum:

  • İnsanı işlerden uzaklaştırması
  • Bedeni zayıflatması
  • İnsanı hemen hemen her zevkten yoksun kılması
  • Ölüme yakın oluşu


Yaşlılık, insanı işlerden uzaklaştırırmış. Hangi işlerden? Gençlik ve güç isteyen işlerden mi?

Yaşlılara göre beden güçsüz olsa da, manevi güçlerle yapılabilecek işler yok mudur?

Quintus Ennius'un şiirinde söylediği gibi: "şimdiye dek başınızda olan aklınız nereye gitti de çılgınlar gibi şaşırdınız"

Yaşlıların işe yaramadığını söyleyenler boş konuşuyorlar. Böyle bir savda bulunmakla, denizde dümencinin hiçbir işe yaramadığını söylemiş gibi oluyorlar; "öyle ya " diyorlar, gemide kimi direğe tırmanır, kimi güvertede koşuşur, kimi sintineyi boşaltır, dümenciyse dümen elinde geminin kıçında rahat rahat oturur.

Yaşlılar gençlerin yaptığı işleri yapamazlar, ama çok daha büyük, çok daha iyi işler görürler.

Büyük işler kol gücü ya da hız ve çeviklikle değil; düşünce, sözünü geçirme, ortaya doğru düşünceler atmayla başarılır.



Akılla, zevk isteğini kendimizden uzak tutamadığımıza göre, doğru olmayan bir şeyin önüne geçtiği için, yaşlılığa karşı büyük minnettarlık duymamız gerekir.

Çünkü zevk isteği insanda düşünce bırakmaz; aklın düşmanıdır.

PLATON: Zevk kötülüklerin yemidir der.


Kendisini sözle savunan yaşlı, zavallıdır. Ne ak saçlar ne yüzdeki kırışıklıklar insana hemen saygı sağlamaz ancak onurlu bir yaşamdan sonra bu olgun çağa yetişen kimse, saygının en güzel meyvelerine erişir.

Bir yaşlıya selâm vermek, yanına yaklaşmak, onu görünce ayağa kalkmak, önüne geçmemek, onu geçirmek, ona akıl danışmak gibi, önemsiz ve sıradan görünen şeyler bile ona gösterilen saygının belirtisidir.

Saygının başladığı ödüllerle karşılaştırılabilecek, maddi bir zevk var mıdır? Bu ödüllerin en parlaklarını elde etmiş olanlar bence yaşam denilen tiyatro oyununu sonuna dek oynamışlar, hem de acemi oyuncular gibi, son perdede yere yıkılmamışlardı


Bir oyuncunun hoşa gitmesi için, oyunun bitmesine gerek yoktur, oynadığı perde de beğenilmesi yeter.

İşte bilge bir insan da yaşamın akışına dek yaşamak zorunda değildir; çünkü bir ömür, kısa da olsa, iyi ve onurlu olarak yaşamaya yetecek denli uzundur.

Yok daha uzunsa, çiftçilerin tatlı ilkyazdan sonra yazın, güzün gelmesine üzüldüklerinden fazla üzülmeye değmez.

Çünkü ilkyaz, gençlik demektir; gelecekteki meyveleri müjdeler, ondan sonraki mevsimler ürün alma mevsimidir. Birçok kez söylediğim gibi, yaşlılığın meyvesi de o çağa gelmeden önce bol bol iyilik etmiş olduğunu anımsamaktır.

Doğaya uygun olan her şeye iyi demeli yaşlıların ölmesi kadar da doğaya uygun ne vardır?

Gençlerin başına ölümün gelmesi doğaya aykırı bir şeydir. İşte bunun için gençlerin ölmesi bana, harlı bir ateşin bol suyla söndürülmesi gibi gelir; yaşlıların ölümü ise geçmiş bir ateşin hiçbir etki ile değil de, kendiliğinden sönmesi gibidir.

Nasıl elmalar hamken çekilip kopartılır, iyice olgunlaşınca düşerse, öylece gençlerin canını bir güç çeker alır da yaşlılar olgunluktan ölür.

Bu olgunluk bana öyle tatlı geliyor ki ölüme yaklaştıkça, uzun bir deniz yolculuğunda sonra, karayı görür gibi oluyor sonunda limana varacağımı sanıyorum.






Cato:

Kendilerinde iyi ve mutlu ömür sürmek için, azıcık yetenek olmayan kimselere her çağ ağır gelir ama her iyiliği kendinden bekleyen insanlar için doğal zorunlulukların hiç biri kötü görünmez.


BEN SİZE GENÇLİKTEKİ TEMELLERE DAYANAN YAŞLILIĞI ÖVDÜM



MARCUS TULLİUS CİCERO


Not: Cicero'nun (Cato Maior adlı eserinden)

7 Aralık 2010 Salı

NOT ETTİKLERİM

Atlantik ötesinden gelip, Avrupa'da yayılan uygulama;


ÇOK ÖNEMLİ DUYURU

Bölgesel bir yolda akşamüzeri eve dönerken, battaniyeye sarılmış bir çocuğun, bir araba koltuğunda yol kenarında terk edildiğini gördüm.

Nedenini bile sorgulayamadım, neden de pek önemli değildi zaten kafam da karma karışık olmasına rağmen duraklamadan yola devam ettim.

Yerime ulaştıktan sonra, telefonla bilgi verdiğim polis karakolunca konunun derhal inceleneceği söylendi.

Olay yerine gitmeden önce bana verdikleri uyarı çok ilginç...

Yaşadığımız devirde, bilmemiz lûzümlu şeyler çok önemli... Çeteler ve gangsterler bir araba sürücüsünün (özellikle bayanlar) arabasını durdurup ve ıssız kimsesiz yerde de olsa arabasından inerek yardım sağlayacak taktikler bulmakta çok ustalar.

Yerel polisin raporuna göre bazı gangsterlerin tercihen kullandıkları yöntem de bir araba koltuğuna yapay bir bebek oturtmak ve ıssız yol kenarına terk etmek...
ve kuşkusuz bir bayanın "terk edilmiş bebeği görmeden yola devam edemeyeceği umuduyla"

Ya bir orman kenarı ya da otları uzamış çimenliklerden geçen yollara bırakıyorlar.

Arabasından inen sürücü - kazara bir bayan - ormana sürüklenir dövülür, cinsel tecavüze uğrar, acımaksızın da ölüme terk edilir.

Bu şansız, bir erkekse yiyeceği dayağı tasavvur edemessiniz, üstünde kıymetli ne varsa hepsi alınır o da yine ölümle ödüllendirilebilir (!)

Hiç bir hal ve sebeple
asla durmayın !!!

Hemen 112 (polis numarası) telefon edin.

VE "NE GÖRDÜĞÜNÜZÜ, NASIL OLUŞTUĞUNU DÜŞÜNÜN ANIMSAYIN, SAKIN YAVAŞLAMAYIN ve yolunuza devam edin.


SIK GÖRÜLEN BAŞKA BİR SENARYO;

"Eğer akşam üzeri arabanızla gezinti yapıyorsanız, aniden arabanın camına YUMURTALAR atıldıysa arabanızı kontrol için de olsa SAKIN DURMAYIN VE CAM SİLECEKLERİNİ ÇALIŞTIRMAYIN NE CAM SİLECEK SIVI, NE DE SU İLE YIKAMAYIN;

Çünkü yumurtalara yapışkan bir madde sürülmüş olduğundan ön cam % 90 görünmez hale gelir.

İSTER İSTEMEZ arabadan çıkmak zorunda kalırsınız ve canilere yem olursunuz.

İşte kullandıkları belli başlı teknikler.



Lütfen ailenizi ve dostlarınızı bilgilendiriniz.

Bu iletiyi, mümkün olduğunca çok kişiye gönderiniz.



Not: Bu ileti yönlendirilmiş bir iletidir.



NOT ETTİKLERİM

BÖYLE OLMASINI İSTEMEZDİK İKİMİZDE
Böyle olmasını, istemezdik ikimizde. Ağlamak istiyorum, fakat boğazıma takılan sonbaharın hüzün yaprakları, ölü aşkımızın mezarına yağıyor ve ızdırab rüzgârları hayal ağacımızı sarsıp duruyor. Benim için yaşamanın anlamı yok artık. Ölmek binlerce defa ölmek istiyorum. Her ölüşümde seni birazcık unutabilme arzusuyla.

Evet Evet Evet

Böyle olmasını istemezdik ikimizde. Hatırlarmısın yıllar öncesini, sisli gecelerde, gemi çığlıkları ile konuşur, mutlu hayâllerimizi, büyülü denizlere anlatırdık. Yarınların önemi yoktu bizim için. Yağmur yağardı mutluluk dolu yaşantımıza, masum gözyaşlarımızı yağmurun bakirliği siler süpürürdü, ya şimdi, ya şimdi

Gökyüzü karamsarlık bulutları ile kaplı, yağmur yerine kurum yağıyor yüzüme, gözyaşlarım masumiyetten uzak, pıhtılaşmış kan damlaları sanki.

Evet Evet böyle olmasını istemezdik ikimizde

Bakma sakın yüzüme, tanıyamasın beni.


GÜLSEREN KULAK KÖROĞLU

NOT ETTİKLERİM

DÖRT MEVSİMDE SEN


Güneş pırıl pırıl, çimenler yeşil
Kuşlar cıvıl cıvıl ağaçlar yeşil
Su akar şarıl şarıl, dağlar yeşil
Boy selvi, bel ince, gözler yeşil


Buğdaylar boy boy, başak kırmızı
Kuzular acı meler, yürekte sızı
Ağaçlar dolu dolu, elma kırmızı
Bülbül güle konmuş, söyler şarkımızı


Ağaçlar solgun, yapraklar sarı
Dağlar üzgün, tabiat sarı
Kuşlar dargın, benizler sarı
Dökülen son bir yaprak, o da sarı


Doğdu büyüdü, soldu ve öldü
Beyazlar giydi, son arzusu bir kefen oldu
Bir güneş doğdu, bir gün battı
Sevdi ama sevilmedi, gözleri hicranla doldu


NOT ETTİKLERİM

Neylersin baharı, bahçende gül olmayınca

İnlemesin boşuna bülbül, gül solmayınca

Gün doğmasın, karanlıklara yar olmayınca

Ayrılmasın birleşen eller, ömür dolmayınca



GÜLSEREN KULAK KÖROĞLU

1 Aralık 2010 Çarşamba

NOT ETTİKLERİM

MADDİ ZEVKLERİN İNSANLIĞA VERDİĞİ ZARARLAR HAKKINDA

Tarentum'lu Arkhytas'a göre maddi zevk, doğanın insanlara verdiği en uğursuz belâdır. Bunu elde etmek için, doymak bilmez istekler, düşünce ve ılımlılıktan uzak olarak alevlenir.

Yurda ihanet etmeler, devleti yıkmalar, düşmanlarla gizli görüşmeler hep ondan çıkar. Şehvetin göze aldırmadığı hiçbir suç, hiçbir kötü eylem yoktur.

İnsanlar fuhuş, zina ve bunlara benzer her rezaleti şehvetin çekiciliğine kapılarak yaparlar; başka bir nedenle değil. İster doğa, ister tanrı, insanoğluna her şeyden üstün olan aklı verirken, şehvetin bu tanrısal armağana, bu bağışa en büyük düşman olmasını istemiş. Çünkü kendisini zevke kaptıran insanda ılımlılık diye bir şey kalmaz ve genellikle, şehvetin egemen olduğu yerde erdem tutunamaz.

Bunu daha iyi anlatmak için Arkhytas, "zevke son derece kapılmış bir insan düşünün" diyormuş. Onun düşüncesine göre, kimse kuşku duymaz ki böyle bir insan, bu zevkin etkisi altında kaldığı sürece her türlü düşünceden, her türlü muhakemeden uzak olur, hiçbir şeye kafa yormaz.

Onun için maddi zevkten daha tiksinilecek, daha zararlı bir şey yoktur. Çünkü bir de baskın ve sürekli olursa, ruhun bütün ışığını söndürür.


MARCUS TULLİUS CİCERO

(Cato Maior adlı eserinden)


28 Kasım 2010 Pazar

NOT ETTİKLERİM

Terzinin hatasını, ütü örter
Aşçının hatasını, maydanoz örter
Doktorun hatasını, toprak örter

24 Kasım 2010 Çarşamba

NOT ETTİKLERİM

Zenginlik en çok şeye sahip olmak değil,
En az şeye ihtiyaç duymaktır.

PLATON




PANCAR SALATASI

Mâlzemeler:

  • 4-5 adet kırmızı pancar
  • 1 su bardağı sirke
  • 3-4 diş sarımsak
  • 1 çay kaşığı deniz tuzu
Yapılışı:

Pancarların yapraklarını ayıklayıp yıkayınız. Çelik tencereye aldığınız pancarların üzerini geçecek kadar su ve sirkeyi ekleyiniz.

Orta hararetli ateş üzerinde pancarlar yumuşayıncaya kadar haşlayınız. Pancarları soğutmadan kabuklarını soyunuz.

Pancarları 1/2 cm. kalınlığında daireler şeklinde kesiniz ve tekrar daireleri ikiye kesiniz. Poreselen kayık tabağına özenli bir şekilde diziniz.

Pancarların üzerine, 1 fincan sirke, dövülmüş sarımsaklarla ve tuz ilâvesi ile hazırlanan karışımı çırparak, hazırladığınız sosu dökünüz. 1-2 saat bekletiniz ve sunum yapınız.

Not: Bu şekilde haşlanmış pancarlar hemen hemen bütün salataları süslemede kullanılır. Ayrıca turşu olarak ikrâm edilir.

YOĞURTLU PATLICAN SALATASI

Mâlzemeler:

  • 2-3 adet patlıcan
  • 1 su bardağı yoğurt
  • 2 diş sarımsak
  • 1 kahve fincanı sızma zeytinyağı
  • 1 çay kaşığı tuz
  • 1/2 limon suyu
Yapılışı:

Patlıcanları ocak üzerinde közleyiniz. Akar su altında, kızarmış kabuğu alt tabakasına zarar vermeden soyunuz.

Avucunuz içinde yukarıdan aşağıya bastırarak acı suyunu sıkınız. Limon suyu bulunan porselen kâseye aktarınız.

Yoğurt, yağ, ezilmiş sarımsak ve tuzu ilâve ederek tahta kaşıkla karıştırınız. Porselen kayık tabağına aktarınız ve süsleyerek servis ediniz.

DOMATES SOS

Mâlzemeler:

  • 5-6 adet domates
  • 3-4 diş sarımsak
  • 1 orta boy soğan
  • 1 çorba kaşığı sızma zeytinyağı
  • 1 tatlı kaşığı un
  • 1 çay kaşığı deniz tuzu
  • 1 çay kaşığı kırmızı toz biber
Yapılışı:

Çelik, sos tenceresinde yağı ısıtınız ve ince kıyılmış soğanları ilâve ederek sarartmadan soteleyiniz.

Kabuklarıyla birlikte doğradığınız domatesleri ve ezilmiş sarımsaklarla birlikte 3-4 dakika kısık ateşte pişiriniz.

Bu aşamada unu ilâve ediniz 1-2 dakika karıştırınız. Mâlzemelerin üzerine gelecek şekilde sıcak su ilâve ediniz ve domatesler eriyinceye kadar kısık ateşte pişiriniz.

Pişen sosa tuz ve kırmızı biberi ekleyiniz 1-2 dakika pişiriniz. Pişen sosu süzgeçten geçiriniz.

Porselen sos kabında sunuma hazırlayınız.

Not: Domates sosunuzu, makarnaların üzerinde, sebze kızartmalarının yanına ve et ızgaralarının yanında ikrâm ediniz.

Not: Orjinal sos tarifinin içerisine, acı biber vbz. baharatlarla farklı lezzetler hazırlayabilirsiniz.

NOT ETTİKLERİM

YAĞMURDA OTOMOBİL SÜRMEK


Bu yazı hayatınızı kurtarabilir...


SAĞNAK YAĞIŞTA ETKİN GÖRÜŞ

Yoğun bir sağnak yağış altında otomobil kullanırken nasıl iyi bir görüş elde edilir?

Neden bu kadar etkin olduğundan emin değiliz; bu metodu yoğun yağmur altında sadece bir kere deneyiniz.

Bana bu metodu, deneyen ve gerçekten işe yaradığını tespit eden bir polis arkadaşım verdi.

Çok yararlı, hatta gece sürüşünde dahi...

Bu metod yıllarca Kanada Askeri Sürücüleri tarafında kullanılmış.

Birçok sürücü yoğun sağnak sırasında silecekleri yüksek ya da en hızlı konumda çalıştırır ve buna rağmen ön camdaki görüntü netliği yeterli olmaz.

Böyle bir durumla karşılaştığınızda hemen güneş gözlüklerinizi takınız. (modeli fark etmez) ve mucize !!! Aniden görüşünüz yağmur yağmuyormuşçasına mükemmel bir netlik kazanacak.

Aracınızda her zaman bir güneş gözlüğü bulundurduğunuzdan emin olunuz.

Sadece net bir görüşle emniyetli bir sürüş gerçekleştirmekle kalmayınız, bu fikri arkadaşınızla paylaşarak onun da hayatını kurtarınız.

Deneyiniz ve arkadaşlarınızla deneyiminizi paylaşınız.

İnanılmaz, cam üzerindeki damlaları hâlâ görüyorsunuz ama yağmur suyunun oluşturduğu tabakayı görmüyorsunuz.

Yağmurun yoldaki sıçramasını görebiliyorsunuz. Aynı zamanda sollanan ya da takip edilen aracın sıçrattığı sudan kaynaklanan körlüğünde bertaraf edebiliyorsunuz. (ya da güneş gözlüğü kullanmayıp şikâyet edeceksiniz)

Sürücü eğitimlerinde bu küçük ipucunu mutlaka öğretmeliler. Gerçekten işe yarıyor.

Yoğun BEYAZ ışık veren sis farlarının, işe yaramamasının nedeni de benzerdir. SARI ışık veren sis farları ise gece, tipi ve kar yağışlı havalarda çok işe yarar, kar taneleri hemen hemen görünmez olur.

Ama SARI sis farları YAĞMUR ve SİS'te hiç işe yaramaz.

Sıradaki uyarı da çok önemli! kaç kişi bunu biliyor merak ediyorum.

36 yaşındaki bir kadın sürücü birkaç hafta önce bir kaza geçirdi ve araç pert oldu.
Kinburn, Ontario'da yaşayan sürücü, Kinburn ile Ottawa arasında seyhat etmekteydi.

Her ne kadar aşırı değilse de, hava yağmurluydu. Araç aniden kızaklama yaptı ve kelimenin tam anlamıyla havada uçtu...

Kadın ciddi bir şekilde yaralanmadı ama aniden meydana gelen bu durum karşısında çok şaşkındı.

Durumu otoyol polisine anlattı ve memur, herkesin bilmesi gereken şeyler söyledi.

YAĞMURLU HAVADA ARACINIZI CRUISE KONTROL KONUMUNDA SÜRMEYİNİZ

Aslında kadın sürücü cruise kontrol konumunda sürerek ihtiyatlı davrandığını ve tutarlı bir hızla sürerek emniyetli bir davranış sergilediğini düşünüyordu.

Ama memur ona yağmurlu havada aracının cruise kontrol konumunda olmasının, kızaklama yapmasına ve lastiklerin asfaltla temasının kesilmesi ile aracın yüksek oranda hızlanmasına ve tıpkı bir uçak gibi kalkışa geçmesine neden olabileceğini anlattı.

Kadın başına gelenin aynı memurun anlattığı gibi olduğunu söyledi. Memur tüm araçların güneşliklerinde hava yastığı uyarısı ile birlikte şu uyarının da yazılı olması gerektiğini söyledi:

YOL ZEMİNİ ISLAK YA DA BUZLU İSE KESİNLİKLE CRUISE KONTROL KONUMUNDA SÜRMEYİNİZ

Bizler genç çocuklarımıza curise kontrol konumunda güvenli bir hızda sürmelerini söylüyoruz, ama curise kontrolünü sadece yol zemini KURU iken kullanın demiyoruz.

NOT: Bazı araçlarda (Toyota Sienna Limited XLE gibi) silecekler çalışır durumdayken Cruise Kontrol Modu'nu devreye almanıza izin vermeyen bir sistem bulunmaktadır.

Eğer bu bilgiyi paylaşırsanız ve paylaştığınız kişilerden sadece bir kişi bile bilmiyor olsa, her şeye değecektir!... Bir hayat kurtarmış olabilirsiniz!...

Çeviri: CENGİZ DURMAZ

NOT ETTİKLERİM

TÜM HASTANELERE TEK TELEFON


Tanıdığınız herkese GÖNDERMEYE ÇALIŞINIZ ...


TÜM HASTANELER TEK TELEFON == 444 0 911


Tüm Hastaneler Türkiye'nin her yerinden ulaşılabilen tek Bir no.da birleştiler.

Cep telefonunuzdan ararsanız Bulunduğunuz ilin alan Kodu ile aramanız gerekiyor.



Örneğin; İZMİR'den 0232 444 0 911


İSTANBUL ANADOLU YAKASINDAN 0216 444 0 911

İSTANBUL AVRUPA YAKASINDAN 0212 444 0 911


Met telefonu aradığınızda en Yakın Ambulans olay Yerine gönderiliyor

Kaydediniz...



FORWARD EDEBİLDİĞİNİZ KADAR EDİNİZ


HİÇ İHTİYACINIZ OLMAMASI DİLEĞİYLE...


20 Kasım 2010 Cumartesi

NOT ETTİKLERİM

ARKADAŞLIK


Canım Arkadaşım'a sonsuz Sevgilerimle...

Eski Türklerde Askerler savaşırken arkadan gelecek bir saldırıyı kontrol edebilmek için sırtlarını bir ağaca, kaya veya taşa vererek ok atarlarmış.

Atalarımız genelde bozkır hayatı yaşadıkları için;
bu sırt dayanan nesne genelde bir taş veya kaya olurmuş.

Yıllar sonra sırt dayanan taşın ismi ARKA-TAŞ dan ARKADAŞ şeklinde dilimize yerleşmiş ve bugün bile güvenebileceğimiz, bizi arkadan vurmayacak olan, samimiyetine güvendiğimiz kişilere verdiğimiz isimdir.

Aşk ve arkadaşlık bir gün yolda karşılaşırlar.

Aşk, kendinden emin bir şekilde sorar;

- Ben senden daha samimi ve daha cana yakınım sen niye varsın ki bu dünyada? Arkadaşlık cevap verir:

-Sen gittikten sonra bıraktığın gözyaşlarını silmek için...

Hiç bir zaman arkadaşsız kalmaman dileğiyle...

Bu hafta ulusal arkadaşlık haftası...

Arkadaşlarına, onları ne kadar düşündüğünü göster!

Bu yazıyı tüm ARKADAŞ olarak düşündüklerine gönder,
bu mesajı sana yollayana geri göndermek demek olsa bile...

Eğer bu mesaj geri geliyorsa,
arkadaş çevrenin gerçek arkadaşlardan oluştuğuna inanabilirsin...


SELÂM OLSUN...


UĞRUNDA ÖLÜNECEK ARKADAŞ(TAŞ)LARA...!

15 Kasım 2010 Pazartesi

ATA'mızın aşçısı GEORGE Usta'nın Kuru Fasulye tarifidir.

ÇÖMLEKTE KURU FASULYE

Mâlzemeler:

  • 1 kg. kuru fasulye
  • 500 gr. koyun döşünden kuşbaşı et
  • 1,5 kg. soğan (son zamanlarda kullanılan ve yemeklerimizin tadını bozan beyaz soğan kullanmayınız)
  • 250 gr. yemeklik yağ (siz günümüz koşullarına göre 1 çay bardağı zeytinyağı kullanabilirsiniz)
  • 1,5 yemek kaşığı ev yapımı salça
  • 150 gr. sucuk, pastırma karışımı
  • 1,5 tatlı kaşığı deniz tuzu (site içinde tuzla ilgili yazılara bkz.)
  • 1,5 çay kaşığı taze çekilmiş karabiber
Hamuru İçin mâlzemeler:

  • 300 gr. un
  • 1 tatlı kaşığı şeker
  • 1/2 su bardağı süt
  • 3,5 çorba kaşığı tereyağı (oda sıcaklığında erimiş)
  • 1 yumurta
  • 1,5 çay kaşığı deniz tuzu
Yapılışı:

Fasulyeleri akşamdan ıslatınız. Üzerini 2-3 parmak örtecek kadar su ilâve ederek haşlayınız. Fasulyeleri tenceresinde kapağı kapalı, sıcak bir şekilde haşlama suyu ile birlikte muhafaza ediniz.

Çelik tencerede ısıttığınız yağda, incecik kıydığınız soğanları sarartmadan soteleyiniz ve üzerine eti ilâve ediniz. Et suyunu bırakıp çekinceye kadar (etin suyu yağa dönüşünceye kadar) kısık ateşte pişiriniz. Etlerin üzerine gelecek şekilde sıcak su ilâve ediniz ve etlerin rengi sarı renk alıncaya kadar kontrollü bir şekilde 10-15 dakika pişiriniz. Bu aşamada tuzu ve su ile sulandırılmış salçayı ekleyiniz.

Pastırma ve sucukları doğrayınız. Çömleğe (Güvece) haşlama suyu ile birlikte fasulyeleri, pastırma ve sucuğu, tenceredeki et karışımını boşaltınız.

Daha önceden ısıtılmış orta ısıdaki (180- 190 dereceli) fırınınızda, üzeri kaymak tutuncaya kadar pişiriniz.

Hamur mâlzemeleri ile hamuru yoğurunuz ve 5- 10 dakika dinlendiriniz. Son aşama olarak güvecin ağız kısmını kapatıp, yan kısımlarından sıkıştırabileceğiniz boyutta hamuru merdane ile inceltiniz. Kapak gibi üzerine örtünüz ve kıvrım yerlerinden bastırınız. Tekrar sıcak fırına alınız ve hamur kızarıp kabarıncaya kadar pişiriniz. Hamuru ile birlikte servis ediniz.

Not: Yemek 12 kişiliktir.

10 Kasım 2010 Çarşamba

NOT ETTİKLERİM

MUSTAFA KEMAL'İ DÜŞÜNÜYORUM


Mustafa Kemâli düşünüyorum;
Yeleleri alevden al bir ata binmiş
Aşıyor yüce dağları, engin denizleri.
Altın saçları dalgalanıyor rüzgârda
Işıl ışıl yanıyor mavi gözleri.


Mustafa Kemâli düşünüyorum;
Yanmış, yıkılmış savaş meydanlarında
Destanlar yaratıyor cihanın görmediği
Arkasında dağ dağ ordular geliyor.
Her askeri Mustafa Kemâl gibi.


Mustafa Kemâli düşünüyorum;
Gelmiş geçmiş kahramanlara bedel,
Hükmediyor uçsuz bucaksız göklere.
Al bir ata binmiş yalın kılıç
Koşuyor zaferden zafere...


Mustafa Kemâl'i düşünüyorum;
Ölmemiş bir Kasım sabahı!
Yine bizimle beraber her yerde,
Yaşıyor dört köşesinde vatanın.
Yaşıyor damar damar yüreklerde.

Mustafa Kemal'i düşünüyorum;
Altın saçları dalgalanıyor rüzgârda
Mavi gözleri ışıl ışıl, görüyorum.
Uykularıma giriyor her gece.
Ellerinden öpüyorum.



Ümit Yaşar OĞUZCAN


ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ

ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbâlinin yegâne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. İstikbâlde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait çok nâmüsmait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve delâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleri ile tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbâlinin evlâdı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen, Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

NOT ETTİKLERİM

GENÇLİĞİN ATATÜRK'E CEVABI:

Ey ölümsüz Ata!


Birinci görevim, Türk bağımsızlığını, Türk cumhuriyetini dünya durdukça korumak ve savunmaktır. Varlığım ve geleceğimin tek temeli budur. Bu temel, benim en değerli hazinemdir. İleride, beni bu hazineden yoksun bırakmaya çalışacaklar, içeride ve dışarıda kötülüğümü isteyecekler olacaktır. Bir gün, bağımsızlığımı ve cumhuriyetimi savunmak zorunda kalırsam, göreve atılmak için, içinde bulunacağım durumun imkân ve şartlarını düşünmeyeceğim. Bu imkân ve şartlar hiç elverişli olmayan bir durumda karşıma çıkabilir. Bağımsızlığıma ve cumhuriyetime kastedecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmemiş bir yenginin temsilcisi olabilirler.

Zorla ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve ülkenin her köşesi doğrudan doğruya düşman yönetimi altına girmiş olabilir. Bütün bu şartlardan daha elem verici ve daha kötü olmak üzere, ülke içindeki yöneticiler, gaflete düşmüş, doğru yoldan sapmış ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu yöneticiler kendi yararlarını yurdu ele geçirmiş olan düşmanların siyasi emelleriyle birleştirebilirler. Ulus, yoksulluk ve sıkıntılar içinde harap ve bitkin düşmüş olabilir.

İşte, bütün bu hallerde ve bu şartlar altında bile görevim, Türk bağımsızlığını ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğum kudret, damarlarımdaki asil kanda mevcuttur.

6 Kasım 2010 Cumartesi

NOT ETTİKLERİM

İNSAN KALBİNİ SİMGELEYEN KAPI


19'uncu yüzyılın büyük İngiliz ressamlarından William Holman Hunt'ın bir bahçeyi anlatan tablosu Londra Kraliyet Akademisi'inde sergileniyordu.

Hunt'ın "Evrenin Işığı" adını verdiği bu tabloda gece elinde fenerle bahçede duran filozof görünüşlü bir adam vardı. Adam tek eliyle bir kapıyı vuruyor ve içeriden sanki bir yanıt bekliyormuşçasına duruyordu.

Tabloyu inceleyen bir sanat eleştirmeni Hunt'a döndü:

"Güzel bir tablo doğrusu, ama anlamını bir türlü kavrayamadım" dedi.

"Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Ona kapı kolu çizmeyi unutmuşsunuz da..."

Hunt gülümsedi.

"Adam sıradan bir kapıyı vurmuyor ki..." dedi ve tablosunun anlamını açıkladı.

"Bu kapı insan kalbini simgeliyor, Ancak içeriden açılabildiği için dışarıda kol olması gerekmiyor..."

O kapı size içeriden açılmamışsa giremezsiniz.

NOT ETTİKLERİM

İYİ VE KÖTÜNÜN YÜZÜ AYNIDIR

Leonardo da Vinci;

"Son Akşam Yemeği"

İsimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı...

İyi'yi İsa'nın bedeninde,

Kötü'yü de İsa'nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren, Yahuda'nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı...

Resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı.

Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında korodakilerden birinin İsa tasvirine çok uyduğunu fark etti.

Onu poz vermesi için atölyesine davet etti. Sayısız taslak ve eskiz çizdi.

Aradan 3 yıl geçti. "Son Akşam Yemeği" neredeyse tamamlanmıştı. Ancak Leonardo da Vinci henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı...

Leonardo'nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başladı.

Günlerce aradıktan sonra Leonardo; vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu. Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı.

Leonardo; yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi.

Çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı. Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler.

Zavallı, başına gelenleri anlamamıştı.

Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu...

Leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş; gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü.

Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi:

"Ben bu resmi daha önce gördüm..."

"Ne zaman?" diye sordu Leonardo da Vinci, o da şaşırmıştı...

"Üç yıl önce" dedi adam...

"Elimde avucumda olanı kaybetmeden önce...

O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum. Pek çok hayalim vardı. Bir ressam beni İsa'nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti..."

İyi ve Kötü'nün yüzü aynıdır...

Her şey insanın yoluna ne zaman çıktıklarına bağlıdır...


PAULO COELHO

5 Kasım 2010 Cuma

NOT ETTİKLERİM

KALP KRİZİ VE SICAK SU İÇMENİN FAYDASI

İşte size, kalp krizini anlatan güzel bir makale...

Bir Yemekten Sonra Sıcak Su İçmenin Faydaları

- Çinliler ve Japonlar, yemek sırasında soğuk su içmenin yerine sıcak çay içerler; öyle sanıyorum ki, yemeğinizi yerken onların bu alışkanlıklarını uygulamanın tam zamanı.

Bu makale yemek sırasında soğuk su içmek alışkanlığında olanlara yöneliktir.


Soğuk içecekler içmek daima hoşa gider, bununla birlikte, soğuk su, gıdaları ve yenilen yağları dondurur ve sindirimi yavaşlatır.

Bu "tortu" mide asidini harekete geçirir ve katı gıda maddelerinden daha çabuk bağırsaklara geçer.

Bu "tortu" bağırsakları kaplar, muhtemelen yağa dönüşür ve kansere yol açar. Yemeği takiben sıcak bir çorba veya sıcak su (çay) içilmesi tercih edilmelidir.

Bir kalp krizinin belirtisi, her zaman sol kolda kendini gösteren bir ağrı değildir.

Çenede kendini gösteren her şiddetli ağrıya karşı dikkatli olmalısınız.

Bir kalp krizi sırasında belki de göğsünüzde asla bir ağrı hissetmeyebilirsiniz. Bir mide bulantısı veya yoğun bir terleme de bunun belirtileri olabilir. Uyurken kalp krizi geçirenlerin % 60'ı asla uyanmazlar. Çenenizdeki bir ağrı sizi derin uykudan uyandırabilir. Dikkatli olmalıyız. Bu bir uyarıdır bizim için ve çoğunlukla da büyük yaşama şansı verir.

Bir kardiyolog diyor ki, bu mesajı okuyup, en az 10 kişiye gönderen en azından bir kişinin hayatını kurtarmış olur.

Bunu okuyunuz ve bir dostunuza gönderiniz.

Bir hayat kurtarabilirsiniz. Bu mesajı sevdiklerinize iletiniz.


BEN, BUNU YAPIYORUM İŞTE!!!


En güzel günlere...


Tercüme: YUSUF HAZNEDAROĞLU

NOT ETTİKLERİM

Beyin Kanaması Nasıl Anlaşılır?

Bir toplantıda bir hanım düşüyor ve arkadaşlarına bir şeyi olmadığını söylüyor. Tökezlediğini sanıyorlar, üstüne başına çeki düzen verip oturtuyorlar.

Biraz sarsılmış görünüyor ancak akşamın geri kalan kısmını da eğlenerek geçiriyor.

Daha sonra kocası tüm dostlarını arayarak eşinin hastaneye kaldırıldığını bildiriyor ve hanım sabaha karşı vefat ediyor.

Teşhis beyin kanaması. Nörolojistin söylediğine göre böyle bir durumda 3 saat içinde getirilebilseymiş durumu düzeltilebilirmiş.

Bir insanın beyin kanaması geçirmekte olduğu nasıl anlaşılır:

  • Tebessüm etmesini isteyin.

  • İki kolunu birden kaldırmasını söyleyin.

  • Basit bir cümle söylemesini isteyin. Bu gün hava güneşli gibi.

Bunlardan birini yapamıyorsa hemen acili arayın.


Bu maili mümkün olduğunca çok kişiye iletebilirsiniz belki bir hayat kurtarmada yardımcı olursunuz.

Bu maili sizinle paylaşıyorum "BENİM İÇİN ÖNEMLİSİNİZ"

NOT ETTİKLERİM

EN İYİ BİÇİMDE YAŞLANMANIN GİZEMİ

Emekli Tüm Dostlarıma

7 Sözcükte yaşamın gizemi:

Orta yaşa gelmeden : - Hiç bir şeyi tasa etme!
Orta yaşı geçince : - Hiç bir şeyin özlemini çekme!

Olanak buldukça yaşamın tadını çıkar!

-Pişmanlık duymak için yürüyemeyeceğin günleri beklemek yerine olanağın varken görmek istediğin yerlere git!

-Fırsat buldukça eski okul, iş arkadaşlarını ve dostlarını ara.

-Beraberliğiniz salt birlikte yemek yemek amacıyla değil, önünüzde az zaman kaldığı bilinciyle olsun.

-Bankadaki paranı beraberinde götürmeyeceksin. Harcaman gerektiğinde düşünmeden harca, gönlünce davranmaktan çekinme zira her gün yaşlanmaktasın.

-İştahın olup olmamasına aldırma, yemeye bak! En önemlisi mutlu olmak!

1. Sağlığın için yararlı olanları daha sık ve daha çok ye, ama unutma ki sadece yemek her şey
değil.

2. Sağlığına zararlı olanları daha seyrek ve az ye; ama tamamen de kendini onlardan mahrum
etme.

Hastalıklarının tedavisi konusunda iyimser ol. Yoksul da olsan, varlıklı da, unutma ki herkes doğar, yaşlanır, hastalanır ve bir gün ölür. Bu konuda ayrıcalık yok, yaşam bu işte.

Hastalandığında endişeden ve kuşkudan elinden geldiğince uzak dur. Önceki yıllarda canını sıkan şeylerin neler olduğunu belirle, bu şekilde yeni üzüntüler edinmeden yaşarsın.

Bırak bedeninden sorumlu doktorun olsun.

İzin ve sağlığını Tanrı düşünsün.

Ama, mizacının kontrolü hep sende kalsın!

Eğer "üzüntüler bana iyi geliyor" diyorsan, bırak çevrende hep onlar olsun.

Eğer üzüntüler yaşamımı uzatacak" diyorsan, bırak çevrende dans etsinler.

Ama üzüntülerin yerini mutluluğa vermek istiyorsan, o zaman da bırak mutluluk sarsın çevreni.

Çocuklarımız kendi yazgılarını kendileri saptayacak!

Ama sen elindeki dört yazgını korumaya bak:

1. Yaşlı bedenin -Sağlığına çok dikkat et, bunu en iyi sen yapabilirsin.

2. Emekli aylığın -Onu sen hak ettin, sadece kendin için harca,

3. Yaşlı yaşam arkadaşın
-Senin yarin olan bu tatlılar tatlısıyla yaşadığın anlara sahip çık, unutma ki içinizden biri daha önce gidecek!

4. Eski dostların - Onlarla birlikte olabileceğin hiçbir fırsatı kaçırma, zira bu fırsatlar gün geçtikçe seyrelecek.

Her gün yapmayı ihmal etmemen gereken şey!

Gülümsemek ve gülmek.

Akıp giden su geri dönmez yaşam da aynen su gibi; o zaman mutlu olmaya bak!

Tanrı sana tüm iyilikleri sunsun!

Çeviren: Onur AYANGİL

3 Kasım 2010 Çarşamba

NOT ETTİKLERİM

KADININ YERİ

Körfez Savaşı'ndan önceki yıllarda, Amerika'lı bir bayan gazeteci, kadınlarla erkeklerin toplumdaki yeri hakkında bir yazı dizisi hazırlamak üzere Kuveyt'e gitmiş.

Gözlemleri sırasında kadınların kocalarının 5 adım gerisinden yürümeleri dikkatini çekmiş.

Yıllar sonra aynı gazeteci tekrar bir yazı dizisi için Kuveyt'e gittiğinde bu sefer kadınların önden, kocaların 5 adım arkalarından geldiğini görmüş.

Gazetece bayan çok şaşırmış, hemen bir kadına yaklaşıp sormuş:

-Gördüğüm inanılmaz bir gelişme... Peki ama bu değişikliğin nedeni nedir?

-Kuveyt'li kadın yanıt vermiş:

-Mayınlar...

NOT ETTİKLERİM

BAKTIĞIMIZ PENCERE

Genç bir çift, yeni bir mahalledeki yeni evlerine taşınmışlar. Sabah kahvaltı yaparken, komşu da çamaşırları asıyormuş. Kadın kocasına "Bak çamaşırları yeterince temiz değil, çamaşır yıkamayı bilmiyor, belki de doğru sabunu kullanmıyor" demiş.

Kadın komşusunun çamaşır astığını gördüğü her sabah aynı yorumu yapmaya devam etmiş.

Bir ay kadar sonra, bir sabah, komşusunun çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın çok şaşırmış "Bak" demiş kocasına "Çamaşır yıkamayı öğrendi sonunda, merak ediyorum, kim öğretti acaba?"

Kocası: "Ben bu sabah biraz erken kalkıp penceremizi sildim" diye cevap vermiş.

Hayat böyle değil midir?

Not: Kaynak belirtilmemiştir.

NOT ETTİKLERİM

SEVGİNİZE ÖNYARGI KOYMAYINIZ

Kendini bildi bileli mor menekşeyi çok severdi. Çocukluğunun geçtiği iki katlı evin bahçesinde bahar geldiğinde mor mor açar, mis gibi kokarlardı. Annesi mor menekşeleri hep duvar kenarına dikerdi. "Gölgeyi sever menekşeler." derdi. Oysa öğretmeni bitkilerin güneş ışınları ile fotosentez yaptığını anlatmıştı onlara. Bitkiler güneş ışığına muhtaçtı. Mor menekşeler ne tuhaf bitkilerdi, her bitki güneşi severken, onlar neden gölgeyi tercih ediyorlar diye düşündü durdu Hande.

Küçük, ufacık aklı ile aslında menekşelerin diğer çiçeklerden farklı olduğunu keşfetmişti, işte belki de menekşeler bu yüzden bu kadar güzeldi. Herkesten farklı olursan bu hayatta değerli olursun yargısına varmıştı. Daha o yıllarda farklı olmak için uğraş vermeye başladı. İlk olarak, okulda kimsenin yanına oturmak istemediği "Hacer"in yanına oturmak istiyorum öğretmenim." diyerek başladı farklılıklarla süren hayatı. Hacer bile şaşırmış şaşkın şaşkın bakıyordu onun yüzüne. Hacer çok dağınık, biraz anlama zorlukları olan problemli bir ailenin kızı idi. Hande ise Mühendis Kâmil Beyin biricik kızı. Öğretmen pek oturtmak istemedi. Önce Hacer'in yanına Hande'yi. Daha sonra bir tatsızlık çıkmasın diye öğretmen Hande'nin annesini çağırdı. Annesi eve geldiklerinde Hande'ye sordu:

-Neden yavrum Hacer'in yanına oturmak istiyorsun?

Hande cevap verdi:

-Geçen baharda menekşeler ekiyorduk hani anne, o gün sen bana menekşeler güneşi sevmez demiştin, oysa her bitki güneş, sever. Menekşeler farklı belki de bu yüzden bu kadar güzeller Hacer'in yanına kimse oturmak istemiyor. Ben farklı olmak istiyorum. Belki Hacer de güzeldir onu fark etmek istiyorum, dedi. Annesinin ağzı açık kalmıştı. İlkokul 4. sınıf öğrencisi kızının olgunluğuna hayran kalarak "Peki kızım kimin yanında istersen oturabilirsin." dedi. Pazartesi günü Hande Hacer'in yanında oturmaya başladı. Hem Hande tedirgindi, hem Hacer. Birbirleriyle hiç konuşmuyorlardı. Diğer kızlarda soğumuştu Hande'den. Nasıl Hacer gibi dağınık, bir şeyi iki kere anlatınca anlayan fakir bir kızın yanına oturmayı istemişti. En çok alınan Doktor Cemal Bey'in kızı Esin'di.

Anne babaları her hafta sonu görüşüyorlar, Hande ve Esin'le birlikte oynuyorlardı. Nasıl olur da kendi yerine Hacer'i seçerdi. Çok gururu kırılmıştı. Esin'in Hande ile konuşmuyordu.

Bir gün Hande ve ailesi Esin'lerle dağ köylerinden birinde gerçekleştirilecek bir panayıra katılmak için sözleştiler. Hande yine Esin'in somurtacağını bildiği, için gitmek istemiyordu. İçin için de Hacer'e kızmaya başlamıştı arkadaşları ile arasının bozulmasına sebep olmuştu. Neden sanki bu kadar dağınıktı, neden her şeyi iki kerede anlıyordu? Yoksa aptal mıydı? Sonra menekşeleri hatırladı hemen düşüncelerinden utandı. Hacer farklı diye yargılamaması gerekiyordu. Hacer'in kimsenin bilmediği güzelliklerini keşfedecekti. Buna tüm gücü ile inandı.

Panayıra gittiklerinde Esin somurtarak karşısında oturuyordu. Hande ile konuşmuyordu. Hande canı sıkıldığından biraz dolaşmak için annesinden izin aldı. Köy yolunda yürümeye başladı. Hava iyice soğumuş ve ayaz iyice artmıştı, kar atıştırmaya başlamıştı. Hande karı çok seviyordu, yürüdü, yürüdü, köye gelmişti. Bir evin önünde durdu. Evin penceresinde ki saksıya gözü ilişti. Gözlerine inanamıyordu, bunlar mor menekşelerdi. Ama kıştı ve menekşeler soğuğu hiç sevmezlerdi eve doğru bir adım attı. Kapıda beliren gölgeyi çok sonra fark etti bu Hacer'di. Hande'ye gülümsüyordu.

-Hoş geldin Hande buyurmaz mısın? Dedi.

Biraz ürkek şaşkınlıkla kapıya doğru ilerledi Hande ve içeriye girdi. Oda sıcacıktı odun sobası her yeri ısıtmıştı. Menekşeler diyebildi sadece Hande...

- Bu soğukta?

Hacer gülümsedi;

-Onlar annem için, annem onları çok sever. Sonra yatakta yatan kadını fark etti Hande. "Annen hasta mı?" dedi. "evet 2 sene önce felç oldu ona ben bakıyorum, bizim kimsemiz yok, bir tek ineğimiz var onunla geçiniyoruz. Ama tüm işler bana baktığı için derslere çalışacak pek vaktim olmuyor, dedi. Hacer utanarak: Bir de bizim köyden şehre araç yok, bu yolu hergün yürüyorum o yüzden de çok yorgun okula geliyorum, dersleri anlamakta güçlük çekiyorum."

Handenin gözleri dolmuştu. Dışarıdan gelen ses ile kendine geldi. Annesi onu arıyordu. Çok merak etmiş olmalıydı. Dışarıya koştu ve annesine sarıldı, ağlıyordu. Bir müddet sonra anne bu Hacer diye tanıştırdı sıra arkadaşını. Hacer'in yaptığı sıcak çorbadan içtiler birlikte. Hande annesine anlattı. Hacer'in hayatını ağlayarak. "Bir şeyler yapalım anne." dedi.

O hafta annesi ve Hande, Hacer'e gidip annesi ve Hacer'i kendi evlerine taşıdılar. Hacer artık Hande'ler den okula gidip geliyordu, ne dağınıktı, ne de aptal. Sınıfın en iyi öğrencisi olmuştu. Seneler geçti Hacer ve Hande bir arkadaş değil, iki kız kardeşlerdi artık.

Mor menekşeler Hande'ye Hacer'i armağan etmişti. Hacer'e ise hem Hande'yi, hem de hayatı. Seneler sonra ikisi de evlendi. Hacer şimdi bir doktor. Hande'den vicdanın ne kadar önemli olduğunu öğrendi, hastalarına vicdanıyla birlikte şifa dağıtıyor. Hande ise bir öğretmen... Çocuklara farklı olan şeyleri sevmeyi de öğretiyor. Bir kızı var adı, Hacer Menekşe. Hayatta en çok sevdiği iki şeye birini daha ekledi Hande.

Lütfen sevginize önyargı koymayın. Her şey sevinceye kadar farklıdır. Sevdikten sonra ise sevginin dili hep aynıdır.

Sayın Mehmet Boz tarafından paylaşılan ileti.

Bu iletiyi bana ileten, Sayın Orhan Ak Beyefendiye değerli paylaşımları için çok teşekkür ederim.

Saygılarımla.

29 Ekim 2010 Cuma

NOT ETTİKLERİM

CUMHURİYET

Sayın Büyüklerim, sevgili Arkadaşlarım;

Birinci Dünya Savaşı sonunda yenik sayılmamızdan sonra, düşmanlarımız yurt topraklarımıza saldırarak tarihte hiç bir zaman yok olmamış Türk Devletini ortadan kaldırıp, Türk ulusunu yok etmek için var güçleri ile çalıştılar. Kurtuluş Savaşımızın ilk yıllarında neredeyse bize sadece Ankara ve çevresi kalmıştı. Dört bir yanımızı düşmanlar işgal etmişti. Bu duruma Osmanlı Devleti yöneticileri karşı çıkıp, çözüm bulmadığı gibi, padişah, sadrazam ve saray erkânı da sadece kendi başlarının kaygısına düşmüşlerdi.

Türk Ulusu bir kurtarıcı, bir önder ararken Mustafa Kemâl 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. Amasya genelgesi ile tüm yurda kurtuluş müjdesi verdi. Erzurum, Sivas kongrelerini gerçekleştirip, 23 Nisan 1920'de Ankara'da Büyük Millet Meclisini açtı.

Artık bundan sonra Türk yurdunun ve ulusunun gerçek temsilcilerinin yönetimi vardı. Türkiye'de Meclis Mustafa Kemâl başkanlığında bir hükümet kurarak, hemen yurt topraklarının düşman işgalinden kurtuluşunu gerçekleştirme amacına yönelik askeri, siyasi ve ekonomik çalışmalar yapmaya başladı. Üç buçuk yıl süren "Meclis Hükümeti Yönetimi" ta o zamandan adı konmamış bir Cumhuriyet yönetimiydi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun hükümeti, çağın en modern silah ve gücüne sahip düşman ordularına karşı, Mustafa Kemal'in Başkomutanlığında Kurtuluş Savaşı kazanıldı.

Lozan Antlaşmasıyla, askeri zaferimizin, siyasi zaferle perçinleşmesi gerçekleştirildi.

Çağımızın, Türk Ulusu'na yaraşan yönetim biçimi olan Cumhuriyet yönetimi kabul edilerek, 29 Ekim 1923'te resmen bütün dünyaya duyuruldu.

Cumhuriyet Bayramı her yıl 29 Ekim'de ulusça kıvançla kutladığımız bir milli gündür. Bu günde, yurdumuzun her yerinde ve okullarımızda törenler düzenlenir, konuşmalar yapılır şiirler okunur ve şölenler verilir. Tüm bu etkinliklerin amacı 29 Ekim 1923'te yeni kurulan Genç Türk Devletine verilen "Cumhuriyet" adının özelliklerini bilip, anlama ve önemini kavramaktır.


Not: Yavrumun ilkokul 4. sınıfta okuduğu dönem, Cumhuriyet Bayramı'nda kendisinin hazırlayıp, okulda yapılan törende okuduğu yazıdır.

27 Ekim 2010 Çarşamba

NOT ETTİKLERİM

Bağımsız olmadan, rasyonel idealler ne biçimlenebilir, ne ayırt edilebilir ne gerçekleşebilir.

EDGAR SHEFFİELD BRİGHTMAN

20 Ekim 2010 Çarşamba

BAGEL (KEPEK UNLU)

Malzemeler:

  • 4 çay fincanı kepek unu (beyaz un)
  • 1 çorba kaşığı şeker
  • 1 tatlı kaşığı deniz tuzu
  • 1 çorba kaşığı sızma zeytinyağı
  • 1 tatlı kaşığı ınstant maya
  • 1,5 çay fincanı ılık su
Yapılışı:

Emaye kaba ılık su, maya, tuz, şeker, zeytinyağını ilâve ediniz ve karıştırınız. Unu azar azar ilâve ediniz ve yoğurarak hamur oluşturunuz.

Emaye kabın kapağını kapatınız ve üzerini örterek, 20 dakika mayalayınız. Tepsiyi hafif unlayınız ve mayalanmış hamurdan 8 adet beze oluşturunuz. Kabaracağını düşünerek aralıklı bir şekilde diziniz ve tekrar 20 dakika mayalayınız.

Yayvan bir çelik tencerede 2 litre kadar su kaynatınız. Una batırdığınız işaret parmağınızı mayalanmış hamurların orta noktasına batırınız ve hızlı bir şekilde bulunduğu noktada çeviriniz. Orta noktada boşluk oluştuğunu göreceksiniz.

Kaynamış suya dörder adet atınız ve 2 dakika bir yüzünü ve çevirerek arka yüzünü de 2 dakika haşlayınız. Haşladığınız bagelleri kağıt havlu üzerine teker teker yerleştiriniz 2 dakika süzdürünüz.

Fırın tepsinizi tereyağı ile yağlayınız. Bagelleri diziniz üzerlerine haşhaş, çörekotu, susam vbz. üst malzemesi serperek, ön ısıtma yaptığınız 220 dereceli fırında, altın sarısı renk alıncaya kadar 20 dakika kontrollü bir şekilde pişiriniz.

Sade veya arası kesilerek, istenilen iç malzemesi yerleştirilerek sunum yapınız.

NOT ETTİKLERİM

Her insanın neyi eksik diye değil, hala neyi kaybolmamış diye bak...

Evin kıymeti akşam olduğu zaman anlaşılır.

Pek çok şeye katlanmak zorunluluğunu, bir tek "evet" sözü doğurur.

İnsan gençlikte dilediğine, ihtiyarlıkta bol bol sahip olur.

İzlenimleri taptaze ve güçlü algılamak, gençliğin özenilecek bir mutluluğudur. Eleştirici bilgi arttıkça o saf zevklerin kaynağı kurur.

Hiçbir gençlik hatasını ihtiyarlığa taşımamalı, çünkü yaşlılığın zaten kendi kusurları vardır.

Felsefe yapan kimse kendinden önceki dünyanın ve kendi kuşağının tasarım biçimleriyle uyuşmuyor demektir.

İnsanları zihniyetler birleştirir, düşünceler ayırır.

İdeal olanda coşku, gerçek olanda tutarlılık önemlidir.

Sonuna kadar soyulmak istemiyorsan, altınını, kaçışını, inancını sakla.

Gördüğüm, duyduğum ne varsa hepsini topladım ve değerlendirdim. Eserlerim, çeşitli binlerce insanla beslendi; cahiller, bilgeler, kafalı adamlar, aptal kafalar, çocuklar, yaşlılar hepsi bana gelip düşüncelerini, yeteneklerini, umutlarını, varlık biçimlerini sundular; çoğu zaman başkalarının ektiği yerden ürün topladım. Eserlerim derleyen birinin eseridir ve adıda GOETHE'dir.

GOETHE

17 Ekim 2010 Pazar

NOT ETTİKLERİM

Öyle bir açmaza düştü ki Vatan

Uyku belli değil düş belli değil

Çöktü üstümüze bir kara duman

Işık belli değil loş belli değil


ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

MANTARLI BULGUR PİLAVI

Malzemeler:

  • 1 paket kestane mantarı (marketlerde bulabilirsiniz)
  • 1,5 su bardağı pilavlık bulgur
  • 3 çorba kaşığı sızma zeytinyağı
  • 1 tatlı kaşığı tereyağı
  • 1 diş sarımsak
  • 1,5 tatlı kaşığı ev yapımı salça
  • 1 tatlı kaşığı deniz tuzu
  • 1 adet kesme şeker
  • 1/2 çay kaşığı karabiber
  • 2,5 su bardağı su

Yapılışı:

Kestane mantarlarının kabuğu koyu renkli oluyor. Kabukları biraz kalın olduğu için, bıçak yardımı ile rahatça soyabilirsiniz. Tel süzgeçte mantarların üzerinden temiz su gezdiriniz. Tahta üzerinde yatay olarak dilimleyiniz. Çelik tencerede 2 çorba kaşığı ısınmış zeytinyağında 3-4 dakika soteleyiniz.

Pilavı pişireceğiniz tencereye kalan yağları alarak ısıtınız. Domates salçanızı ilâve ediniz ve kokusu çıkıncaya kadar kısık ateşte kavurunuz. Bu aşama da kesme şekeri katınız bir iki defa karıştırınız ve 2-3 çorba kaşığı sıcak su ilâve ediniz 1-2 dakika sosu pişiriniz. Rendelenmiş sarımsağı ve karabiberi katınız. Bulguru ilâve ederek 2-3 dakika çeviriniz. Ölçülü sıcak su, tuz ve sotelenmiş mantarları katınız.

Ocağınızın orta boy gözünde, 4 dakika aynı gözü kısarak 4 dakika ve sonra kahve ocağının gözünde 4 dakika ve kısarak 4 dakika daha pişiriniz.

Not: Bu şekilde hazırlanmış pilav, domates ve biber katılarak yapılan pilava göre, daha tane tane oluyor.


15 Ekim 2010 Cuma

YUMURTASIZ TEPSİ BÖREĞİ

Malzemeler:

  • 4 adet yufka
  • 1 kalıp beyaz peynir
  • 1 küçük çay bardağı zeytinyağı
  • 1 kg. organik süt
  • 2 çorba kaşığı yoğurt
  • 1 demet maydanoz
Hazırlanışı:

Fırın tepsinizi tereyağı ile yağlayınız. birinci yufkayı kenarları taşacak şekilde yayınız. Dışına taşan yufkaları tepsinin iç boyutuna gelinceye kadar, dört bir tarafını kesiniz. Kesilen yufkaları parçalara bölerek içini döşeyiniz.

Bu aşamada, Porselen kâseye süt ve zeytinyağını ilâve ederek karıştırınız. Bir kepçe süt ve yağ karışımından alınız ve eşit şekilde yufkaların üzerine dökünüz. İkinci yufkaya da aynı işlemi uygulayınız. İncecik kıyılmış maydanozla karıştırmış olduğunuz peynirli karışımı eşit şekilde yufkaların üzerlerine yayınız.

Tekrar iki kepçe sütlü karışımdan peynirli malzemenin üzerine eşit oranda dökünüz. Üçüncü yufkaya da aynı işlemi uygulayınız. Dördüncü yufkayı bütün olarak tepsiye yayınız ve kenar kısımlarını böreğin en alt tabakasına gelecek şekilde yayarak bütünleştiriniz.

Bu aşamada karelere bölünüz. Tekrar kalan süte, yoğurdu ilâve ederek çırpınız ve en üst tabakaya kalan karışımı eşit şekilde dökünüz. 180 - 190 dereceli, ön ısıtma yaptığınız fırında, altın sarısı renk alıncaya kadar pişiriniz.

Not: Sosu çekmesi için, pişirmeden önce 5-6 saat dinlendiriniz.

Not: Börek su böreği tadında bir börek olacaktır.

9 Ekim 2010 Cumartesi

NOT ETTİKLERİM

Beş yaşındayken annem bana mutluluğun, hayatın anahtarı olduğunu söyledi. Okula gittiğimde büyüyünce ne olmak istediğimi sordular. Ben mutlu olmak istiyorum dedim. Onlar ne sorulduğunu anlamadığımı söylediler. Ben de onlara hayatı anlamadıklarını söyledim.

2 Ekim 2010 Cumartesi

NOT ETTİKLERİM

Ben doğacak yeni sabahların çan sesiyim

TOMMASO CAMPANELLA

NOT ETTİKLERİM

Maddenin tözü, yer çekimidir, zihnin tözü ise özgürlüktür.

GEORG WİLHELM FRİEDRİCH HEGEL

Not: Maddenin tözü (Maddenin form almış hali)

NOT ETTİKLERİM

"Bilim soyut kavramlardan değil, gerçek varlıklardan yola çıkmaktır; deney, bilimin başvurması gereken temel kuraldır"

BERNARDİNO TELESİO

NOT ETTİKLERİM

"Dünyanın bütün kitapları doyurmaz kafamın açlığını. Neler neler okumadım! Ama yine de kafamın açlığından ölüyorum... Anlayışım arttıkça, bilgim eksiliyor...

CAMPANELLA

NOT ETTİKLERİM

ALTIN ÇAĞ

Mutlu bir altın çağ olduysa eskiden

Niçin bir kez daha olmasın?

Her şey dönüp dolaşıp

Gelmiyor mu eski yerine?

Düşündüğüm öğütlediğim gibi benim

Paylaşsaydı insanlar

Yararları, mutluluğu ve ahlâkı

Cennet olurdu dünya...

Uyanık, temiz sevgiler gelirdi diyorum

Azgın, kör sevgiler yerine

Yalan dolan, bilgisizlik yerine

Gerçek bilgi gelirdi

Ve kardeşlik zorbalığın yerine


CAMPANELLA

1 Ekim 2010 Cuma

NOT ETTİKLERİM

  • Kendinden söz etmemek çok soylu bir ikiyüzlülüktür.
  • Hiç birşey, şu andaki gururumuzu oluşturan insan aklının ve özgürlük duygusunun bir parçası kadar pahallıya mal olmamıştır.
FRIEDRICH WİLHELM NİETZSCHE

29 Eylül 2010 Çarşamba

NOT ETTİKLERİM

Çile çekmenin erdem, ikiyüzlülüğün erdem, intikamın erdem, aklın inkârının erdem, buna karşın kendini iyi hissetmenin tehlike, öğrenme hırsının tehdit, barışın tehlike, acımanın tehlike, merhamet görmenin küfür, işin küfür, çılgınlığın tanrısallık, değişimin ahlaksızlık ve bozulma emaresi sayıldığı çağda!

- Siz bunların hepsinin değiştiğini ve insanlığın böylece kendi karekterinde yanılmış olması gerektiğini mi sanıyorsunuz? Ah siz insan sarafları kendinizi iyi tanıyın!

FRIEDRICH WİLHELM NİETZSCHE

28 Eylül 2010 Salı

NOT ETTİKLERİM

Ayak papucunun ölçüsü olduğu gibi, herkes içinde servetin ölçüsü vücuttur. Bu kaideye bağlanırsan daima doğru yolda yürürsün.

Buna önem vermezsen mahvolursun. Bir uçurumda yuvarlanıyormuşsun gibi, artık hiçbir şey seni tutamaz. Papuç içinde böyledir, ayağının ölçüsünü bir defa aştın mı evvelâ yaldızlı ayakkabıların, sonra erguvan renginde kumaştan ayakkabıların olur ve nihayet nakışlı ayakkabı istemeye kalkarsın. Zira bir defa sınırı aşan için artık sınır yoktur.

EPİCTETOS

25 Eylül 2010 Cumartesi

KAKAOLU PUDİNG

Mâlzemeler:
  • 1 kg. organik süt
  • 9 tepeleme çorba kaşığı şeker
  • 3 çorba kaşığı kakao
  • 2,5 silme çorba kaşığı buğday nişastası
  • 1 tatlı kaşığı tereyağı
Yapılışı:

Çelik tencereye, nişasta ve kakaoyu ilâve ederek tahta spatulayla karıştırınız. Sütü azar azar dökünüz ve aynı yönde karıştırarak, kaynamaya çıkıncaya kadar pişiriniz. Bu aşamada şekeri ve tereyağını ilâve ediniz ve 5-6 dakika (göz göz oluncaya kadar) pişiriniz. Pudingi ikrâm edeceğiniz kâselerde, üzerlerine Hindistan cevizi, ceviz, fındık veya şam fıstıkla süsleyerek sunum yapınız.

Misket profiterollü puding:

Profiterol hamurundan, misket büyüklüğünde yuvarlaklar hazırlayınız. Yağlı kağıt üzerine diziniz ve pişirme işlemlerini uygulayınız. Pudingi servis kaplarına alacağınız zaman, misket profiterolleri aralara serpiştiriniz.

Not: Pişen puding ılındığı zaman, 1 kutu sıvı kremayla çırparak, dikdörtgen borcama bir kat puding, 1 kat misket profiterollerden serpiştirerek ve tekrar puding ilâve ederek de hazırlayabilirsiniz. Üzerine, bitter çikolata rendeleyebilirsiniz veya Hindistan cevizi (ceviz, fındık vbz.) serperek, farklı lezzetlerde sunum yapabilirsiniz.

Not: Daha önceki yazılarımda, kakao kalitesi konusunda, bahsetmiştim bir kere daha hatırlatmak isterim. Kaliteli kakaonun rengi açık ve kokusu çok özeldir.

20 Eylül 2010 Pazartesi

BOZA YAPIMI

Mâlzemeler:

  • 1/2 kg. bulgur
  • 5 çorba kaşığı pirinç
  • 1/2 kg. şeker
  • 1 yumurta büyüklüğünde ekmek mayası
Yapılışı:

Bulgurları yıkayınız ve üzerini 4-5 parmak geçinceye kadar su ilâvesiyle ezilinceye kadar pişiriniz. Suyu azalırsa sıcak su ilâve ederek, kontrollü bir şekilde helmeleşinceye kadar pişiriniz.

Pirinçleri de aynı şekilde ayrı bir tencerede pişiriniz. Pirinçleri bozanın renginin beyaz olması için kullanıyoruz.

Helmelenerek pişen bulgur ve pirinçleri blendrla 4-5 dakika karıştırınız. Bu aşamada şekeri ilâve ediniz. 1-2 dakika pişiriniz. Bozanızın kıvamı un çorbası kıvamında olmalıdır. (Kıvamını ayarlamak için gerekirse sıcak su ilâve ediniz)

Üzerinin kabuk tutmaması için ara ara savurarak soğutunuz.

Boza ılık hale gelince ekmek mayasını veya daha önce evde bulunan 1 su bardağı bozayı ilâve ederek, tekrar blendrla iyice karıştırınız tencerenin kapağını kapatarak ılık bir ortamda (yoğurt mayalar gibi) mayalanmayası için bekletiniz.

Bozanız 2-3 günde mayalanır. Ekşiyip göz göz olunca içebilirsiniz. Sunum aşamasında garnitür olarak içine veya yanında sarı leblebiyle ikrâm ediniz.

Not: Emaye tencere vbz. sağlıklı kaplarda mayalayınız. (mayalanma olacağı için, diğer metal kaplarda zararlı maddeler açığa çıkar)

Not: Ekmek mayanızı, ekmek yapma aşamalarından, ön mayalama ölçüleriyle, bozaya yetecek şekilde hazırlayabilirsiniz.

19 Eylül 2010 Pazar

WAFFLE

Mâlzemeler:

  • 2 Su bardağı un
  • 2 Su bardağı organik süt
  • 2 adet yumurta
  • 1 çorba kaşığı tereyağı
  • 2 adet kesme şeker
  • 1 çay kaşığı tuz (sitede bahsettiğim tuz)
  • 2 silme çay kaşığı kabartma tozu
Yapılışı:

Büyük boy emaye saklama kabına süt ve tereyağı ilâvesiyle, ocağın kahve pişirme gözünde yağ hafif erime durumuna gelinceye kadar ısıtınız.

Yumurtaları ve şekerleri ilâve ettikten sonra mikserle 2-3 dakika çırpınız. Diğer taraftan porselen kâseye un, tuz ve kabartma tozunu birlikte karıştırınız. Sıvı mâlzemeye unlu karışımı ilâve ederek, 2-3 dakika daha çırpınız.

Tost makinanızın tablasını ters çevirerek, arka tarafındaki waffle pişirme konumuna getiriniz. En yüksek sıcaklık ayarına getiriniz. Kepçeyle azar azar waffle şekillerinin, kendi yükseltisi kadar doldurunuz. Makinanızın kapağını hafifçe kapatınız. Mutfak saatinizi 5 dakikaya kurunuz. (ilk 3 dakika makinanızı açmayınız) Waffle'lar altın sarısı renk (kremalı muhallebi tarifimdeki kadayıfların renginde olacak)alınca alabilirsiniz. Tatlı olarak, Bal, reçel, şokella vbz. Tuzlu olarak, peynir vbz. kahvaltılık ürünleri ile servis edebilirsiniz.


Not: Sadece tatlı olarak tüketmek isterseniz, 1/2 paket vanilya kullanabilirsiniz.

Not: Verilen ölçüden 12 adet waffle hazırlanıyor.

14 Eylül 2010 Salı

NOT ETTİKLERİM

YANSITMAK VE... EYLEM

Zengin ve fakir ülkeler arasındaki fark, ülkelerin yaşı değildir.

Meselâ,

Hindistan ve Mısır gibi ülkelerin iki bin yıldan fazla geçmişi vardır ve fakirdirler.

Öbür taraftan,

Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi 150 sene önce isimleri bilinmeyen ülkeler kalkınmış ve zengin ülkelerdir.

Doğal kaynakların var olup olmaması da zengin ülke fakir ülke arasındaki farkı yaratmaz.!!

JAPONYA...

Ufacık bir adaya sıkışmış, % 80 arazisi tarıma ve hayvancılığa uygun olmayan bir ülkedir ama aynı zamanda dünyanın ikinci büyük ekonomisidir.

Ülke dev bir yüzer fabrika gibidir, bütün dünyadan ham madde ithal eden sonra da bütün dünyaya bitmiş ürün ihraç eder.

Diğer bir örnek,

Kakao yetiştirmeyen ancak dünyanın en kaliteli çikolatasını üreten İSVİÇRE' dir.

4 ay da sürse de kısa yaz döneminde toprağı da ekerler, hayvancılıkta yaparlar. Bu yetersizlikte bile ürettikleri süt ürünleri en iyi kalitededir.

Bu ufak ülke yansıttığı güvenli, düzenli ve çalışkan ülke imajı sayesinde dünyanın para kasası olmayı başarmıştır.

Zengin ve fakir ülkelerin yöneticilerini birbiriyle karşılaştırdığımızda aralarında önemli bir fark bulamazsınız.

Irk ve deri rengi de önemli değil

Kendi ülkelerinde tembel olarak tanınan işçiler aslında zengin Avrupa ülkelerinin arkasındaki ana üretici güçtür.

Peki...

O zaman aradaki fark nereden gelmektedir?

Fark;

Uzun yıllardır kültür ve eğitim ile içlerine işlenen değişik bakış açısıdır.

Zengin ve kalkınmış ülke insanlarının davranışlarını incelediğimizde, büyük bir çoğunluğun prensiplere kalben inandığını görüyoruz...

1. Temel ahlâki kurallara

2. Dürüstlük

3. Sorumluluk

4. Kanun ve kurallara saygı

5. Başkalarının hakkına saygı

6. Çalışkanlık

7. Tasarruf ve yatırıma inanç

8. İrade

9. Dakiklik

Geri kalmış ülkelerde nüfusun çok küçük bir azınlığı bu prensiplere inanmaktadır.

Biz, doğal kaynaklarımız olmadığı için veya doğa bize karşı zalim davrandığı için fakir değiliz.

Biz doğru bakış açısına sahip olmadığımız için fakiriz.

Zengin ve kalkınmış ülkeleri o noktaya getiren işlevsel prensiplere uymak ve bunları çocuklarımıza öğretmek azmimiz olmadığı için hala fakiriz.

Ama Vatanınızı Seviyorsanız

Bu mesajın mümkün olduğu kadar çok kişinin eline geçmesini sağlayınız. Ne kadar çok kişi doğru prensipler; benimserse o kadar çabuk düze çıkarız.


Hadi Kolay Gelsin!






PATLICAN KÖFTESİ

Mâlzemeler:
  • 4 -5 adet patlıcan
  • 2 kahve fincanı rendelenmiş kaşar peyniri
  • 3 adet yumurta (pane için)
  • 1 kahve fincanı un (pane için)
  • 1/2 demet maydanoz
  • 1 küçük limonun suyu
Beşamel Sos mâlzemeleri:
  • 3 çorba kaşığı tereyağı
  • 1 kahve fincanı + 1 tatlı kaşığı un
  • 5 kahve fincanı süt
  • 1 tatlı kaşığı tuz
Yapılışı:

Patlıcanları ocağın üstünde közleyiniz. Akarsu altında, patlıcanların sadece yanmış siyah kabuk kısımlarını soyunuz ve yukarıda aşağıya doğru patlıcanları avuç aranızda sıkınız. Daha önce porselen kâseye sıkmış olduğunuz limon suyuna, 4 su bardağı su ilâve ediniz ve acı suyunu çıkardığınız patlıcanları limonlu suya alınız.

Beşamel sos için, çelik sahanda tereyağı ile unu 2 dakika kavurunuz. Kenarda sıcak halde beklettiğiniz sütü ilâve ediniz ve vura vura, karıştırarak pişiriniz. 2-3 dakika sonra ocağı kapatınız.

Patlıcanları limonlu sudan avuç arasında sıkarak çıkarınız ve tahtada incecik kıyınız.

Beşamel sosun içine, patlıcanları, kaşar peyniri, çok ince kıyılmış maydanozu, tuzu ilâve ederek mâlzemeleri kaynaştırınız. (Rondo da iyice kaynaştırabilirsiniz)

Hazırladığınız patlıcan köftesinin harcını, katılaşması için buzdolabında 2 saat dinlendiriniz.

İri ceviz büyüklüğünde köfteler hazırlayınız. Önce una daha sonra çırpılmış yumurtaya bulayınız ve yağ çekmemesi için, derin yağda kızartınız.


FIRINDA PATLICAN KÖFTESİ


Yağlamış olduğunuz dikdörtgen borcama, galeta (ekmekten de hazırlayabilirsiniz) ununu veya biraz un serptikten sonra, karışımı dökünüz. Bir kahve fincanı kadar galeta ununu mâlzemenin üzerine serperek, fırında da (10 dakika) pişirebilirsiniz. Arzu ederseniz 1 adet yumurtayı mâlzemeye ilâve edebilirsiniz.

FIRINDA MUSKA BÖREĞİ

Mâlzemeler:
  • 3 adet yufka
  • 5 çorba kaşığı tereyağı
  • 3 adet yumurta
  • 1 çay bardağı süt

İç mâlzemeleri:

  • 250 gr. beyaz peynir
  • 1/2 maydanoz
Yapılışı:

Porselen bir kâseye yumurtaları kırınız. Üzerine sütü, erimiş yağı ilâve ederek çırpınız. Yufkanın bir tanesini açınız ve üzerine hazırlanan harçtan eşit bir şekilde sürünüz ve diğer yufkalara da aynı işlemleri kat kat uygulayınız.

Yufkaları 10 cm. eninde, boydan boya kesiniz. Tekrar her parçayı ortadan ikiye bölünüz. Her parçayı alınız ve iç mâlzemesinden birer kaşık koyup, muska şeklinde sararak bir üçgen meydana getiriniz.

Yağlanmış fırın tepsisine aralıklı diziniz ve kalan sostan sürünüz. Önceden ısıtılmış, 170 - 180 dereceli orta hararetli fırında pişiriniz.

Not: Yufkalara karışım sürmeden 4 cm. eninde parçalara kesiniz. Hazırladığınız, herhangi bir börek içi ile küçük üçgen börekler hazırlayınız.

Yağda kızartarak, farklı bir lezzetle sunum yapınız.

BAHARATLI KURABİYE

Mâlzemeler:

  • 1 çay bardağı (büyük) şeker
  • 125 gr. tereyağı
  • 1 yumurta
  • 2 çorba kaşığı pekmez
  • 1/2 çay kaşığı tarçın
  • 1/2 çay kaşığı zencefil
  • 1/2 çay kaşığı yenibahar
  • 1/2 çay kaşığı karbonat
  • Bir fiske tuz
  • 2,5 su bardağı un
Yapılışı:

Şekerle tereyağını karıştırınız. İçine yumurta ve pekmezi ilâve ederek çırpınız. Kalan mâlzemeleri, eleyerek karışıma dahil ederek yoğurunuz. Hamuru silindir şekline getiriniz ve yağlı kâğıda sarınız. Buzdolabında 4 saat kadar dinlendiriniz. İnce dilimler halinde kesiniz. 170-180 dereceli sıcak fırında pişiriniz.

12 Eylül 2010 Pazar

NOT ETTİKLERİM

  • İnsanlar müzik yoluyla, yüzyıllar önce yaşamış ruh akrabalarını bulabiliyorlar.
  • Sanatsız kültür, yapraksız ağaca benzer.
  • Müzik eğitimi görmemiş bir toplumun yaşantısı, fırtınalı denize benzer.
  • Müzik düşüncenin kanadıdır.
  • Müzik sevginin, sevgi yaşantımızın kaynağıdır.
  • Müzik kişiliği yansıtır.
  • Müziksiz yaşamak, güneşsiz bir ömürdür.
  • Su dışımızı, müzik içimizi temizler.
  • Müzikle beslenen ruhlar, fenalık düşünemezler.
MÜNİR CEYHAN



Not: Müzik Hocam, MÜNİR CEYHAN Beyefendinin, müzik kitabından sizlerle paylaşmak istediğim kendisine ait güzel sözler.

NOT ETTİKLERİM

Duygusuzluk, yetenekleri uykuda bırakır.

FRİEDRİH SCHİLLER




11 Eylül 2010 Cumartesi

NOT ETTİKLERİM

Yürürken bir çiviye basmamaya, ayağının burkulmamasına itina ettiğin gibi, varlığının en esaslı tarafının yani, seni idare eden aklın da çarpılmamasına dikkat et.

Hayatımızın her hareketinde bu kaideye riayet edersek her şeyi daha ehemniyetle yapmış oluruz.

EPİCTETOS



9 Eylül 2010 Perşembe

NOT ETTİKLERİM

Kendinden söz etmeyi kötü görmek, yasak etmek adet olmuştur; çünkü kendinden bahsetmek her zaman kendini övmek gibi görünür; kendini övmekse, herkesin zıddına gider ama, kendinden söz etmeyi yasak etmek, çocuğun burnunu silecek yerde, burnunu koparmak olur.


MONTAİGNE



Felsefenin insanlara, yaşamaya başlarken de, ölüme doğru giderken de söyleyecekleri vardır.

MONTAİGNE

NOT

PİZZA TAŞI HAKKINDA

wkevin.com
sitesinde

Ekmek, pide, pizza vb. hamur işlerinizin pişirilmesinde size yardımcı olacak, pratik bir şekilde fırın içinde kullanabileceğiniz, seramik (sırsız) karo taşlarının dizaynları hakkında bilgi edinebilirsiniz.


8 Eylül 2010 Çarşamba

NOT ETTİKLERİM

Ölümün gölgesi nereye gitsem eşlik eder bana. Ciddiliğin bir güvencesidir benim için, bu yüzden de seviyorum bu gölgeyi. Ölüm giydiğim giysinin bir kuyruğudur adeta, yürümeye göreyim, bu kuyruğu taşırım peşim sıra... Aslında benim onu tanımam gibi bir durum sözkonusu değil, çünkü bana asılıdır ölüm, onu ardım sıra çeker götürürüm gittiğim yere.


NİCOLAAS THOMAS BERNHARD



Çeviri K. ŞİPAL

7 Eylül 2010 Salı

NOT ETTİKLERİM

"NE ZAMANIN İÇİNDE, NE DE BÜSBÜTÜN DIŞINDA OLABİLİRSİNİZ"

AHMET HAMDİ TANPINAR


5 Eylül 2010 Pazar

NOT ETTİKLERİM

Kadın var, arpayı aş eder.
Kadın var, buğdayı termaş eder.

ANONİM

3 Eylül 2010 Cuma

NOT ETTİKLERİM

Gerçek mutluluk mal ve mülke sahip olmakla değil, akıl ve erdeme sahip olmak ile mümkündür.

En büyük suçlar, gerekli olanı değil de, fazla olanı elde etmek için işlenir.

ARİSTOTALES








2 Eylül 2010 Perşembe

NOT ETTİKLERİM

Bir ülkenin geleceği, o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır.

ALBERT EİNSTEİN


Eğitimin sırrı öğrenciye saygı duymaktır.

RALPH WALDO EMERSON


Temiz bir vicdan kadar, yumuşak bir yastık yoktur.

FRANSIZ ATASÖZÜ


Yirmi yaşında istek, otuz yaşında zeka, kırk yaşında akıl önemlidir.

FRANKLIN


Gözlerin konuştuğu dil, her yerde aynıdır.

GEORGE HERBERT


Güvensizlik başlayınca, dostluk kaybolur.

EPİCURE


Bir kişiye yapılmış haksızlık, bütün topluluğa yönelmiş bir tehdit demektir.

MONTESQUİEU


Hayat hareket, hareketsizlik ölümdür.

LEWİS MORRİS


Kendinize hakimiyeti yitirdiğiniz ölçüde, özgürlüğünüzüde yitirirsiniz.

MARİA ESCHENHACH


Uçurtmalar rüzgar gücü ile değil, o güce karşı koydukları için yükselirler.

W. CHURCHİLL


Hakkını bilmeyenin, hakkı yoktur.

ALMAN ATASÖZÜ


Öğretmek, yeniden öğrenmektir.

BROWN