28 Kasım 2010 Pazar

NOT ETTİKLERİM

Terzinin hatasını, ütü örter
Aşçının hatasını, maydanoz örter
Doktorun hatasını, toprak örter

24 Kasım 2010 Çarşamba

NOT ETTİKLERİM

Zenginlik en çok şeye sahip olmak değil,
En az şeye ihtiyaç duymaktır.

PLATON




PANCAR SALATASI

Mâlzemeler:

  • 4-5 adet kırmızı pancar
  • 1 su bardağı sirke
  • 3-4 diş sarımsak
  • 1 çay kaşığı deniz tuzu
Yapılışı:

Pancarların yapraklarını ayıklayıp yıkayınız. Çelik tencereye aldığınız pancarların üzerini geçecek kadar su ve sirkeyi ekleyiniz.

Orta hararetli ateş üzerinde pancarlar yumuşayıncaya kadar haşlayınız. Pancarları soğutmadan kabuklarını soyunuz.

Pancarları 1/2 cm. kalınlığında daireler şeklinde kesiniz ve tekrar daireleri ikiye kesiniz. Poreselen kayık tabağına özenli bir şekilde diziniz.

Pancarların üzerine, 1 fincan sirke, dövülmüş sarımsaklarla ve tuz ilâvesi ile hazırlanan karışımı çırparak, hazırladığınız sosu dökünüz. 1-2 saat bekletiniz ve sunum yapınız.

Not: Bu şekilde haşlanmış pancarlar hemen hemen bütün salataları süslemede kullanılır. Ayrıca turşu olarak ikrâm edilir.

YOĞURTLU PATLICAN SALATASI

Mâlzemeler:

  • 2-3 adet patlıcan
  • 1 su bardağı yoğurt
  • 2 diş sarımsak
  • 1 kahve fincanı sızma zeytinyağı
  • 1 çay kaşığı tuz
  • 1/2 limon suyu
Yapılışı:

Patlıcanları ocak üzerinde közleyiniz. Akar su altında, kızarmış kabuğu alt tabakasına zarar vermeden soyunuz.

Avucunuz içinde yukarıdan aşağıya bastırarak acı suyunu sıkınız. Limon suyu bulunan porselen kâseye aktarınız.

Yoğurt, yağ, ezilmiş sarımsak ve tuzu ilâve ederek tahta kaşıkla karıştırınız. Porselen kayık tabağına aktarınız ve süsleyerek servis ediniz.

DOMATES SOS

Mâlzemeler:

  • 5-6 adet domates
  • 3-4 diş sarımsak
  • 1 orta boy soğan
  • 1 çorba kaşığı sızma zeytinyağı
  • 1 tatlı kaşığı un
  • 1 çay kaşığı deniz tuzu
  • 1 çay kaşığı kırmızı toz biber
Yapılışı:

Çelik, sos tenceresinde yağı ısıtınız ve ince kıyılmış soğanları ilâve ederek sarartmadan soteleyiniz.

Kabuklarıyla birlikte doğradığınız domatesleri ve ezilmiş sarımsaklarla birlikte 3-4 dakika kısık ateşte pişiriniz.

Bu aşamada unu ilâve ediniz 1-2 dakika karıştırınız. Mâlzemelerin üzerine gelecek şekilde sıcak su ilâve ediniz ve domatesler eriyinceye kadar kısık ateşte pişiriniz.

Pişen sosa tuz ve kırmızı biberi ekleyiniz 1-2 dakika pişiriniz. Pişen sosu süzgeçten geçiriniz.

Porselen sos kabında sunuma hazırlayınız.

Not: Domates sosunuzu, makarnaların üzerinde, sebze kızartmalarının yanına ve et ızgaralarının yanında ikrâm ediniz.

Not: Orjinal sos tarifinin içerisine, acı biber vbz. baharatlarla farklı lezzetler hazırlayabilirsiniz.

NOT ETTİKLERİM

YAĞMURDA OTOMOBİL SÜRMEK


Bu yazı hayatınızı kurtarabilir...


SAĞNAK YAĞIŞTA ETKİN GÖRÜŞ

Yoğun bir sağnak yağış altında otomobil kullanırken nasıl iyi bir görüş elde edilir?

Neden bu kadar etkin olduğundan emin değiliz; bu metodu yoğun yağmur altında sadece bir kere deneyiniz.

Bana bu metodu, deneyen ve gerçekten işe yaradığını tespit eden bir polis arkadaşım verdi.

Çok yararlı, hatta gece sürüşünde dahi...

Bu metod yıllarca Kanada Askeri Sürücüleri tarafında kullanılmış.

Birçok sürücü yoğun sağnak sırasında silecekleri yüksek ya da en hızlı konumda çalıştırır ve buna rağmen ön camdaki görüntü netliği yeterli olmaz.

Böyle bir durumla karşılaştığınızda hemen güneş gözlüklerinizi takınız. (modeli fark etmez) ve mucize !!! Aniden görüşünüz yağmur yağmuyormuşçasına mükemmel bir netlik kazanacak.

Aracınızda her zaman bir güneş gözlüğü bulundurduğunuzdan emin olunuz.

Sadece net bir görüşle emniyetli bir sürüş gerçekleştirmekle kalmayınız, bu fikri arkadaşınızla paylaşarak onun da hayatını kurtarınız.

Deneyiniz ve arkadaşlarınızla deneyiminizi paylaşınız.

İnanılmaz, cam üzerindeki damlaları hâlâ görüyorsunuz ama yağmur suyunun oluşturduğu tabakayı görmüyorsunuz.

Yağmurun yoldaki sıçramasını görebiliyorsunuz. Aynı zamanda sollanan ya da takip edilen aracın sıçrattığı sudan kaynaklanan körlüğünde bertaraf edebiliyorsunuz. (ya da güneş gözlüğü kullanmayıp şikâyet edeceksiniz)

Sürücü eğitimlerinde bu küçük ipucunu mutlaka öğretmeliler. Gerçekten işe yarıyor.

Yoğun BEYAZ ışık veren sis farlarının, işe yaramamasının nedeni de benzerdir. SARI ışık veren sis farları ise gece, tipi ve kar yağışlı havalarda çok işe yarar, kar taneleri hemen hemen görünmez olur.

Ama SARI sis farları YAĞMUR ve SİS'te hiç işe yaramaz.

Sıradaki uyarı da çok önemli! kaç kişi bunu biliyor merak ediyorum.

36 yaşındaki bir kadın sürücü birkaç hafta önce bir kaza geçirdi ve araç pert oldu.
Kinburn, Ontario'da yaşayan sürücü, Kinburn ile Ottawa arasında seyhat etmekteydi.

Her ne kadar aşırı değilse de, hava yağmurluydu. Araç aniden kızaklama yaptı ve kelimenin tam anlamıyla havada uçtu...

Kadın ciddi bir şekilde yaralanmadı ama aniden meydana gelen bu durum karşısında çok şaşkındı.

Durumu otoyol polisine anlattı ve memur, herkesin bilmesi gereken şeyler söyledi.

YAĞMURLU HAVADA ARACINIZI CRUISE KONTROL KONUMUNDA SÜRMEYİNİZ

Aslında kadın sürücü cruise kontrol konumunda sürerek ihtiyatlı davrandığını ve tutarlı bir hızla sürerek emniyetli bir davranış sergilediğini düşünüyordu.

Ama memur ona yağmurlu havada aracının cruise kontrol konumunda olmasının, kızaklama yapmasına ve lastiklerin asfaltla temasının kesilmesi ile aracın yüksek oranda hızlanmasına ve tıpkı bir uçak gibi kalkışa geçmesine neden olabileceğini anlattı.

Kadın başına gelenin aynı memurun anlattığı gibi olduğunu söyledi. Memur tüm araçların güneşliklerinde hava yastığı uyarısı ile birlikte şu uyarının da yazılı olması gerektiğini söyledi:

YOL ZEMİNİ ISLAK YA DA BUZLU İSE KESİNLİKLE CRUISE KONTROL KONUMUNDA SÜRMEYİNİZ

Bizler genç çocuklarımıza curise kontrol konumunda güvenli bir hızda sürmelerini söylüyoruz, ama curise kontrolünü sadece yol zemini KURU iken kullanın demiyoruz.

NOT: Bazı araçlarda (Toyota Sienna Limited XLE gibi) silecekler çalışır durumdayken Cruise Kontrol Modu'nu devreye almanıza izin vermeyen bir sistem bulunmaktadır.

Eğer bu bilgiyi paylaşırsanız ve paylaştığınız kişilerden sadece bir kişi bile bilmiyor olsa, her şeye değecektir!... Bir hayat kurtarmış olabilirsiniz!...

Çeviri: CENGİZ DURMAZ

NOT ETTİKLERİM

TÜM HASTANELERE TEK TELEFON


Tanıdığınız herkese GÖNDERMEYE ÇALIŞINIZ ...


TÜM HASTANELER TEK TELEFON == 444 0 911


Tüm Hastaneler Türkiye'nin her yerinden ulaşılabilen tek Bir no.da birleştiler.

Cep telefonunuzdan ararsanız Bulunduğunuz ilin alan Kodu ile aramanız gerekiyor.



Örneğin; İZMİR'den 0232 444 0 911


İSTANBUL ANADOLU YAKASINDAN 0216 444 0 911

İSTANBUL AVRUPA YAKASINDAN 0212 444 0 911


Met telefonu aradığınızda en Yakın Ambulans olay Yerine gönderiliyor

Kaydediniz...



FORWARD EDEBİLDİĞİNİZ KADAR EDİNİZ


HİÇ İHTİYACINIZ OLMAMASI DİLEĞİYLE...


20 Kasım 2010 Cumartesi

NOT ETTİKLERİM

ARKADAŞLIK


Canım Arkadaşım'a sonsuz Sevgilerimle...

Eski Türklerde Askerler savaşırken arkadan gelecek bir saldırıyı kontrol edebilmek için sırtlarını bir ağaca, kaya veya taşa vererek ok atarlarmış.

Atalarımız genelde bozkır hayatı yaşadıkları için;
bu sırt dayanan nesne genelde bir taş veya kaya olurmuş.

Yıllar sonra sırt dayanan taşın ismi ARKA-TAŞ dan ARKADAŞ şeklinde dilimize yerleşmiş ve bugün bile güvenebileceğimiz, bizi arkadan vurmayacak olan, samimiyetine güvendiğimiz kişilere verdiğimiz isimdir.

Aşk ve arkadaşlık bir gün yolda karşılaşırlar.

Aşk, kendinden emin bir şekilde sorar;

- Ben senden daha samimi ve daha cana yakınım sen niye varsın ki bu dünyada? Arkadaşlık cevap verir:

-Sen gittikten sonra bıraktığın gözyaşlarını silmek için...

Hiç bir zaman arkadaşsız kalmaman dileğiyle...

Bu hafta ulusal arkadaşlık haftası...

Arkadaşlarına, onları ne kadar düşündüğünü göster!

Bu yazıyı tüm ARKADAŞ olarak düşündüklerine gönder,
bu mesajı sana yollayana geri göndermek demek olsa bile...

Eğer bu mesaj geri geliyorsa,
arkadaş çevrenin gerçek arkadaşlardan oluştuğuna inanabilirsin...


SELÂM OLSUN...


UĞRUNDA ÖLÜNECEK ARKADAŞ(TAŞ)LARA...!

15 Kasım 2010 Pazartesi

ATA'mızın aşçısı GEORGE Usta'nın Kuru Fasulye tarifidir.

ÇÖMLEKTE KURU FASULYE

Mâlzemeler:

  • 1 kg. kuru fasulye
  • 500 gr. koyun döşünden kuşbaşı et
  • 1,5 kg. soğan (son zamanlarda kullanılan ve yemeklerimizin tadını bozan beyaz soğan kullanmayınız)
  • 250 gr. yemeklik yağ (siz günümüz koşullarına göre 1 çay bardağı zeytinyağı kullanabilirsiniz)
  • 1,5 yemek kaşığı ev yapımı salça
  • 150 gr. sucuk, pastırma karışımı
  • 1,5 tatlı kaşığı deniz tuzu (site içinde tuzla ilgili yazılara bkz.)
  • 1,5 çay kaşığı taze çekilmiş karabiber
Hamuru İçin mâlzemeler:

  • 300 gr. un
  • 1 tatlı kaşığı şeker
  • 1/2 su bardağı süt
  • 3,5 çorba kaşığı tereyağı (oda sıcaklığında erimiş)
  • 1 yumurta
  • 1,5 çay kaşığı deniz tuzu
Yapılışı:

Fasulyeleri akşamdan ıslatınız. Üzerini 2-3 parmak örtecek kadar su ilâve ederek haşlayınız. Fasulyeleri tenceresinde kapağı kapalı, sıcak bir şekilde haşlama suyu ile birlikte muhafaza ediniz.

Çelik tencerede ısıttığınız yağda, incecik kıydığınız soğanları sarartmadan soteleyiniz ve üzerine eti ilâve ediniz. Et suyunu bırakıp çekinceye kadar (etin suyu yağa dönüşünceye kadar) kısık ateşte pişiriniz. Etlerin üzerine gelecek şekilde sıcak su ilâve ediniz ve etlerin rengi sarı renk alıncaya kadar kontrollü bir şekilde 10-15 dakika pişiriniz. Bu aşamada tuzu ve su ile sulandırılmış salçayı ekleyiniz.

Pastırma ve sucukları doğrayınız. Çömleğe (Güvece) haşlama suyu ile birlikte fasulyeleri, pastırma ve sucuğu, tenceredeki et karışımını boşaltınız.

Daha önceden ısıtılmış orta ısıdaki (180- 190 dereceli) fırınınızda, üzeri kaymak tutuncaya kadar pişiriniz.

Hamur mâlzemeleri ile hamuru yoğurunuz ve 5- 10 dakika dinlendiriniz. Son aşama olarak güvecin ağız kısmını kapatıp, yan kısımlarından sıkıştırabileceğiniz boyutta hamuru merdane ile inceltiniz. Kapak gibi üzerine örtünüz ve kıvrım yerlerinden bastırınız. Tekrar sıcak fırına alınız ve hamur kızarıp kabarıncaya kadar pişiriniz. Hamuru ile birlikte servis ediniz.

Not: Yemek 12 kişiliktir.

10 Kasım 2010 Çarşamba

NOT ETTİKLERİM

MUSTAFA KEMAL'İ DÜŞÜNÜYORUM


Mustafa Kemâli düşünüyorum;
Yeleleri alevden al bir ata binmiş
Aşıyor yüce dağları, engin denizleri.
Altın saçları dalgalanıyor rüzgârda
Işıl ışıl yanıyor mavi gözleri.


Mustafa Kemâli düşünüyorum;
Yanmış, yıkılmış savaş meydanlarında
Destanlar yaratıyor cihanın görmediği
Arkasında dağ dağ ordular geliyor.
Her askeri Mustafa Kemâl gibi.


Mustafa Kemâli düşünüyorum;
Gelmiş geçmiş kahramanlara bedel,
Hükmediyor uçsuz bucaksız göklere.
Al bir ata binmiş yalın kılıç
Koşuyor zaferden zafere...


Mustafa Kemâl'i düşünüyorum;
Ölmemiş bir Kasım sabahı!
Yine bizimle beraber her yerde,
Yaşıyor dört köşesinde vatanın.
Yaşıyor damar damar yüreklerde.

Mustafa Kemal'i düşünüyorum;
Altın saçları dalgalanıyor rüzgârda
Mavi gözleri ışıl ışıl, görüyorum.
Uykularıma giriyor her gece.
Ellerinden öpüyorum.



Ümit Yaşar OĞUZCAN


ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ

ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbâlinin yegâne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. İstikbâlde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait çok nâmüsmait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve delâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleri ile tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbâlinin evlâdı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen, Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

NOT ETTİKLERİM

GENÇLİĞİN ATATÜRK'E CEVABI:

Ey ölümsüz Ata!


Birinci görevim, Türk bağımsızlığını, Türk cumhuriyetini dünya durdukça korumak ve savunmaktır. Varlığım ve geleceğimin tek temeli budur. Bu temel, benim en değerli hazinemdir. İleride, beni bu hazineden yoksun bırakmaya çalışacaklar, içeride ve dışarıda kötülüğümü isteyecekler olacaktır. Bir gün, bağımsızlığımı ve cumhuriyetimi savunmak zorunda kalırsam, göreve atılmak için, içinde bulunacağım durumun imkân ve şartlarını düşünmeyeceğim. Bu imkân ve şartlar hiç elverişli olmayan bir durumda karşıma çıkabilir. Bağımsızlığıma ve cumhuriyetime kastedecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmemiş bir yenginin temsilcisi olabilirler.

Zorla ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve ülkenin her köşesi doğrudan doğruya düşman yönetimi altına girmiş olabilir. Bütün bu şartlardan daha elem verici ve daha kötü olmak üzere, ülke içindeki yöneticiler, gaflete düşmüş, doğru yoldan sapmış ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu yöneticiler kendi yararlarını yurdu ele geçirmiş olan düşmanların siyasi emelleriyle birleştirebilirler. Ulus, yoksulluk ve sıkıntılar içinde harap ve bitkin düşmüş olabilir.

İşte, bütün bu hallerde ve bu şartlar altında bile görevim, Türk bağımsızlığını ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğum kudret, damarlarımdaki asil kanda mevcuttur.

6 Kasım 2010 Cumartesi

NOT ETTİKLERİM

İNSAN KALBİNİ SİMGELEYEN KAPI


19'uncu yüzyılın büyük İngiliz ressamlarından William Holman Hunt'ın bir bahçeyi anlatan tablosu Londra Kraliyet Akademisi'inde sergileniyordu.

Hunt'ın "Evrenin Işığı" adını verdiği bu tabloda gece elinde fenerle bahçede duran filozof görünüşlü bir adam vardı. Adam tek eliyle bir kapıyı vuruyor ve içeriden sanki bir yanıt bekliyormuşçasına duruyordu.

Tabloyu inceleyen bir sanat eleştirmeni Hunt'a döndü:

"Güzel bir tablo doğrusu, ama anlamını bir türlü kavrayamadım" dedi.

"Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Ona kapı kolu çizmeyi unutmuşsunuz da..."

Hunt gülümsedi.

"Adam sıradan bir kapıyı vurmuyor ki..." dedi ve tablosunun anlamını açıkladı.

"Bu kapı insan kalbini simgeliyor, Ancak içeriden açılabildiği için dışarıda kol olması gerekmiyor..."

O kapı size içeriden açılmamışsa giremezsiniz.

NOT ETTİKLERİM

İYİ VE KÖTÜNÜN YÜZÜ AYNIDIR

Leonardo da Vinci;

"Son Akşam Yemeği"

İsimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı...

İyi'yi İsa'nın bedeninde,

Kötü'yü de İsa'nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren, Yahuda'nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı...

Resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı.

Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında korodakilerden birinin İsa tasvirine çok uyduğunu fark etti.

Onu poz vermesi için atölyesine davet etti. Sayısız taslak ve eskiz çizdi.

Aradan 3 yıl geçti. "Son Akşam Yemeği" neredeyse tamamlanmıştı. Ancak Leonardo da Vinci henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı...

Leonardo'nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başladı.

Günlerce aradıktan sonra Leonardo; vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu. Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı.

Leonardo; yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi.

Çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı. Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler.

Zavallı, başına gelenleri anlamamıştı.

Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu...

Leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş; gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü.

Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi:

"Ben bu resmi daha önce gördüm..."

"Ne zaman?" diye sordu Leonardo da Vinci, o da şaşırmıştı...

"Üç yıl önce" dedi adam...

"Elimde avucumda olanı kaybetmeden önce...

O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum. Pek çok hayalim vardı. Bir ressam beni İsa'nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti..."

İyi ve Kötü'nün yüzü aynıdır...

Her şey insanın yoluna ne zaman çıktıklarına bağlıdır...


PAULO COELHO

5 Kasım 2010 Cuma

NOT ETTİKLERİM

KALP KRİZİ VE SICAK SU İÇMENİN FAYDASI

İşte size, kalp krizini anlatan güzel bir makale...

Bir Yemekten Sonra Sıcak Su İçmenin Faydaları

- Çinliler ve Japonlar, yemek sırasında soğuk su içmenin yerine sıcak çay içerler; öyle sanıyorum ki, yemeğinizi yerken onların bu alışkanlıklarını uygulamanın tam zamanı.

Bu makale yemek sırasında soğuk su içmek alışkanlığında olanlara yöneliktir.


Soğuk içecekler içmek daima hoşa gider, bununla birlikte, soğuk su, gıdaları ve yenilen yağları dondurur ve sindirimi yavaşlatır.

Bu "tortu" mide asidini harekete geçirir ve katı gıda maddelerinden daha çabuk bağırsaklara geçer.

Bu "tortu" bağırsakları kaplar, muhtemelen yağa dönüşür ve kansere yol açar. Yemeği takiben sıcak bir çorba veya sıcak su (çay) içilmesi tercih edilmelidir.

Bir kalp krizinin belirtisi, her zaman sol kolda kendini gösteren bir ağrı değildir.

Çenede kendini gösteren her şiddetli ağrıya karşı dikkatli olmalısınız.

Bir kalp krizi sırasında belki de göğsünüzde asla bir ağrı hissetmeyebilirsiniz. Bir mide bulantısı veya yoğun bir terleme de bunun belirtileri olabilir. Uyurken kalp krizi geçirenlerin % 60'ı asla uyanmazlar. Çenenizdeki bir ağrı sizi derin uykudan uyandırabilir. Dikkatli olmalıyız. Bu bir uyarıdır bizim için ve çoğunlukla da büyük yaşama şansı verir.

Bir kardiyolog diyor ki, bu mesajı okuyup, en az 10 kişiye gönderen en azından bir kişinin hayatını kurtarmış olur.

Bunu okuyunuz ve bir dostunuza gönderiniz.

Bir hayat kurtarabilirsiniz. Bu mesajı sevdiklerinize iletiniz.


BEN, BUNU YAPIYORUM İŞTE!!!


En güzel günlere...


Tercüme: YUSUF HAZNEDAROĞLU

NOT ETTİKLERİM

Beyin Kanaması Nasıl Anlaşılır?

Bir toplantıda bir hanım düşüyor ve arkadaşlarına bir şeyi olmadığını söylüyor. Tökezlediğini sanıyorlar, üstüne başına çeki düzen verip oturtuyorlar.

Biraz sarsılmış görünüyor ancak akşamın geri kalan kısmını da eğlenerek geçiriyor.

Daha sonra kocası tüm dostlarını arayarak eşinin hastaneye kaldırıldığını bildiriyor ve hanım sabaha karşı vefat ediyor.

Teşhis beyin kanaması. Nörolojistin söylediğine göre böyle bir durumda 3 saat içinde getirilebilseymiş durumu düzeltilebilirmiş.

Bir insanın beyin kanaması geçirmekte olduğu nasıl anlaşılır:

  • Tebessüm etmesini isteyin.

  • İki kolunu birden kaldırmasını söyleyin.

  • Basit bir cümle söylemesini isteyin. Bu gün hava güneşli gibi.

Bunlardan birini yapamıyorsa hemen acili arayın.


Bu maili mümkün olduğunca çok kişiye iletebilirsiniz belki bir hayat kurtarmada yardımcı olursunuz.

Bu maili sizinle paylaşıyorum "BENİM İÇİN ÖNEMLİSİNİZ"

NOT ETTİKLERİM

EN İYİ BİÇİMDE YAŞLANMANIN GİZEMİ

Emekli Tüm Dostlarıma

7 Sözcükte yaşamın gizemi:

Orta yaşa gelmeden : - Hiç bir şeyi tasa etme!
Orta yaşı geçince : - Hiç bir şeyin özlemini çekme!

Olanak buldukça yaşamın tadını çıkar!

-Pişmanlık duymak için yürüyemeyeceğin günleri beklemek yerine olanağın varken görmek istediğin yerlere git!

-Fırsat buldukça eski okul, iş arkadaşlarını ve dostlarını ara.

-Beraberliğiniz salt birlikte yemek yemek amacıyla değil, önünüzde az zaman kaldığı bilinciyle olsun.

-Bankadaki paranı beraberinde götürmeyeceksin. Harcaman gerektiğinde düşünmeden harca, gönlünce davranmaktan çekinme zira her gün yaşlanmaktasın.

-İştahın olup olmamasına aldırma, yemeye bak! En önemlisi mutlu olmak!

1. Sağlığın için yararlı olanları daha sık ve daha çok ye, ama unutma ki sadece yemek her şey
değil.

2. Sağlığına zararlı olanları daha seyrek ve az ye; ama tamamen de kendini onlardan mahrum
etme.

Hastalıklarının tedavisi konusunda iyimser ol. Yoksul da olsan, varlıklı da, unutma ki herkes doğar, yaşlanır, hastalanır ve bir gün ölür. Bu konuda ayrıcalık yok, yaşam bu işte.

Hastalandığında endişeden ve kuşkudan elinden geldiğince uzak dur. Önceki yıllarda canını sıkan şeylerin neler olduğunu belirle, bu şekilde yeni üzüntüler edinmeden yaşarsın.

Bırak bedeninden sorumlu doktorun olsun.

İzin ve sağlığını Tanrı düşünsün.

Ama, mizacının kontrolü hep sende kalsın!

Eğer "üzüntüler bana iyi geliyor" diyorsan, bırak çevrende hep onlar olsun.

Eğer üzüntüler yaşamımı uzatacak" diyorsan, bırak çevrende dans etsinler.

Ama üzüntülerin yerini mutluluğa vermek istiyorsan, o zaman da bırak mutluluk sarsın çevreni.

Çocuklarımız kendi yazgılarını kendileri saptayacak!

Ama sen elindeki dört yazgını korumaya bak:

1. Yaşlı bedenin -Sağlığına çok dikkat et, bunu en iyi sen yapabilirsin.

2. Emekli aylığın -Onu sen hak ettin, sadece kendin için harca,

3. Yaşlı yaşam arkadaşın
-Senin yarin olan bu tatlılar tatlısıyla yaşadığın anlara sahip çık, unutma ki içinizden biri daha önce gidecek!

4. Eski dostların - Onlarla birlikte olabileceğin hiçbir fırsatı kaçırma, zira bu fırsatlar gün geçtikçe seyrelecek.

Her gün yapmayı ihmal etmemen gereken şey!

Gülümsemek ve gülmek.

Akıp giden su geri dönmez yaşam da aynen su gibi; o zaman mutlu olmaya bak!

Tanrı sana tüm iyilikleri sunsun!

Çeviren: Onur AYANGİL

3 Kasım 2010 Çarşamba

NOT ETTİKLERİM

KADININ YERİ

Körfez Savaşı'ndan önceki yıllarda, Amerika'lı bir bayan gazeteci, kadınlarla erkeklerin toplumdaki yeri hakkında bir yazı dizisi hazırlamak üzere Kuveyt'e gitmiş.

Gözlemleri sırasında kadınların kocalarının 5 adım gerisinden yürümeleri dikkatini çekmiş.

Yıllar sonra aynı gazeteci tekrar bir yazı dizisi için Kuveyt'e gittiğinde bu sefer kadınların önden, kocaların 5 adım arkalarından geldiğini görmüş.

Gazetece bayan çok şaşırmış, hemen bir kadına yaklaşıp sormuş:

-Gördüğüm inanılmaz bir gelişme... Peki ama bu değişikliğin nedeni nedir?

-Kuveyt'li kadın yanıt vermiş:

-Mayınlar...

NOT ETTİKLERİM

BAKTIĞIMIZ PENCERE

Genç bir çift, yeni bir mahalledeki yeni evlerine taşınmışlar. Sabah kahvaltı yaparken, komşu da çamaşırları asıyormuş. Kadın kocasına "Bak çamaşırları yeterince temiz değil, çamaşır yıkamayı bilmiyor, belki de doğru sabunu kullanmıyor" demiş.

Kadın komşusunun çamaşır astığını gördüğü her sabah aynı yorumu yapmaya devam etmiş.

Bir ay kadar sonra, bir sabah, komşusunun çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın çok şaşırmış "Bak" demiş kocasına "Çamaşır yıkamayı öğrendi sonunda, merak ediyorum, kim öğretti acaba?"

Kocası: "Ben bu sabah biraz erken kalkıp penceremizi sildim" diye cevap vermiş.

Hayat böyle değil midir?

Not: Kaynak belirtilmemiştir.

NOT ETTİKLERİM

SEVGİNİZE ÖNYARGI KOYMAYINIZ

Kendini bildi bileli mor menekşeyi çok severdi. Çocukluğunun geçtiği iki katlı evin bahçesinde bahar geldiğinde mor mor açar, mis gibi kokarlardı. Annesi mor menekşeleri hep duvar kenarına dikerdi. "Gölgeyi sever menekşeler." derdi. Oysa öğretmeni bitkilerin güneş ışınları ile fotosentez yaptığını anlatmıştı onlara. Bitkiler güneş ışığına muhtaçtı. Mor menekşeler ne tuhaf bitkilerdi, her bitki güneşi severken, onlar neden gölgeyi tercih ediyorlar diye düşündü durdu Hande.

Küçük, ufacık aklı ile aslında menekşelerin diğer çiçeklerden farklı olduğunu keşfetmişti, işte belki de menekşeler bu yüzden bu kadar güzeldi. Herkesten farklı olursan bu hayatta değerli olursun yargısına varmıştı. Daha o yıllarda farklı olmak için uğraş vermeye başladı. İlk olarak, okulda kimsenin yanına oturmak istemediği "Hacer"in yanına oturmak istiyorum öğretmenim." diyerek başladı farklılıklarla süren hayatı. Hacer bile şaşırmış şaşkın şaşkın bakıyordu onun yüzüne. Hacer çok dağınık, biraz anlama zorlukları olan problemli bir ailenin kızı idi. Hande ise Mühendis Kâmil Beyin biricik kızı. Öğretmen pek oturtmak istemedi. Önce Hacer'in yanına Hande'yi. Daha sonra bir tatsızlık çıkmasın diye öğretmen Hande'nin annesini çağırdı. Annesi eve geldiklerinde Hande'ye sordu:

-Neden yavrum Hacer'in yanına oturmak istiyorsun?

Hande cevap verdi:

-Geçen baharda menekşeler ekiyorduk hani anne, o gün sen bana menekşeler güneşi sevmez demiştin, oysa her bitki güneş, sever. Menekşeler farklı belki de bu yüzden bu kadar güzeller Hacer'in yanına kimse oturmak istemiyor. Ben farklı olmak istiyorum. Belki Hacer de güzeldir onu fark etmek istiyorum, dedi. Annesinin ağzı açık kalmıştı. İlkokul 4. sınıf öğrencisi kızının olgunluğuna hayran kalarak "Peki kızım kimin yanında istersen oturabilirsin." dedi. Pazartesi günü Hande Hacer'in yanında oturmaya başladı. Hem Hande tedirgindi, hem Hacer. Birbirleriyle hiç konuşmuyorlardı. Diğer kızlarda soğumuştu Hande'den. Nasıl Hacer gibi dağınık, bir şeyi iki kere anlatınca anlayan fakir bir kızın yanına oturmayı istemişti. En çok alınan Doktor Cemal Bey'in kızı Esin'di.

Anne babaları her hafta sonu görüşüyorlar, Hande ve Esin'le birlikte oynuyorlardı. Nasıl olur da kendi yerine Hacer'i seçerdi. Çok gururu kırılmıştı. Esin'in Hande ile konuşmuyordu.

Bir gün Hande ve ailesi Esin'lerle dağ köylerinden birinde gerçekleştirilecek bir panayıra katılmak için sözleştiler. Hande yine Esin'in somurtacağını bildiği, için gitmek istemiyordu. İçin için de Hacer'e kızmaya başlamıştı arkadaşları ile arasının bozulmasına sebep olmuştu. Neden sanki bu kadar dağınıktı, neden her şeyi iki kerede anlıyordu? Yoksa aptal mıydı? Sonra menekşeleri hatırladı hemen düşüncelerinden utandı. Hacer farklı diye yargılamaması gerekiyordu. Hacer'in kimsenin bilmediği güzelliklerini keşfedecekti. Buna tüm gücü ile inandı.

Panayıra gittiklerinde Esin somurtarak karşısında oturuyordu. Hande ile konuşmuyordu. Hande canı sıkıldığından biraz dolaşmak için annesinden izin aldı. Köy yolunda yürümeye başladı. Hava iyice soğumuş ve ayaz iyice artmıştı, kar atıştırmaya başlamıştı. Hande karı çok seviyordu, yürüdü, yürüdü, köye gelmişti. Bir evin önünde durdu. Evin penceresinde ki saksıya gözü ilişti. Gözlerine inanamıyordu, bunlar mor menekşelerdi. Ama kıştı ve menekşeler soğuğu hiç sevmezlerdi eve doğru bir adım attı. Kapıda beliren gölgeyi çok sonra fark etti bu Hacer'di. Hande'ye gülümsüyordu.

-Hoş geldin Hande buyurmaz mısın? Dedi.

Biraz ürkek şaşkınlıkla kapıya doğru ilerledi Hande ve içeriye girdi. Oda sıcacıktı odun sobası her yeri ısıtmıştı. Menekşeler diyebildi sadece Hande...

- Bu soğukta?

Hacer gülümsedi;

-Onlar annem için, annem onları çok sever. Sonra yatakta yatan kadını fark etti Hande. "Annen hasta mı?" dedi. "evet 2 sene önce felç oldu ona ben bakıyorum, bizim kimsemiz yok, bir tek ineğimiz var onunla geçiniyoruz. Ama tüm işler bana baktığı için derslere çalışacak pek vaktim olmuyor, dedi. Hacer utanarak: Bir de bizim köyden şehre araç yok, bu yolu hergün yürüyorum o yüzden de çok yorgun okula geliyorum, dersleri anlamakta güçlük çekiyorum."

Handenin gözleri dolmuştu. Dışarıdan gelen ses ile kendine geldi. Annesi onu arıyordu. Çok merak etmiş olmalıydı. Dışarıya koştu ve annesine sarıldı, ağlıyordu. Bir müddet sonra anne bu Hacer diye tanıştırdı sıra arkadaşını. Hacer'in yaptığı sıcak çorbadan içtiler birlikte. Hande annesine anlattı. Hacer'in hayatını ağlayarak. "Bir şeyler yapalım anne." dedi.

O hafta annesi ve Hande, Hacer'e gidip annesi ve Hacer'i kendi evlerine taşıdılar. Hacer artık Hande'ler den okula gidip geliyordu, ne dağınıktı, ne de aptal. Sınıfın en iyi öğrencisi olmuştu. Seneler geçti Hacer ve Hande bir arkadaş değil, iki kız kardeşlerdi artık.

Mor menekşeler Hande'ye Hacer'i armağan etmişti. Hacer'e ise hem Hande'yi, hem de hayatı. Seneler sonra ikisi de evlendi. Hacer şimdi bir doktor. Hande'den vicdanın ne kadar önemli olduğunu öğrendi, hastalarına vicdanıyla birlikte şifa dağıtıyor. Hande ise bir öğretmen... Çocuklara farklı olan şeyleri sevmeyi de öğretiyor. Bir kızı var adı, Hacer Menekşe. Hayatta en çok sevdiği iki şeye birini daha ekledi Hande.

Lütfen sevginize önyargı koymayın. Her şey sevinceye kadar farklıdır. Sevdikten sonra ise sevginin dili hep aynıdır.

Sayın Mehmet Boz tarafından paylaşılan ileti.

Bu iletiyi bana ileten, Sayın Orhan Ak Beyefendiye değerli paylaşımları için çok teşekkür ederim.

Saygılarımla.