3 Ağustos 2011 Çarşamba

SEN GİTTİN GİDELİ

Saat 11'00'de telefonum çalmıyor.

Saat 13'de sesini duymak istedim. Seninle konuştuğum da kendimi iyi hissediyorum demiyorsun.

Saat 18'de canım, istediğin bir şey var mı? Ben de canının sağlığı derdim. Artık aramıyorsun.

Sen gittin, balkonumuzdaki sardunyalar soldu.

Itır da eskisi gibi kokmuyor.

Zakkum ağacı, Hisar'dan ayrıldıktan, ondört sene sonra ilk defa çiçek açmıştı. Sen çok sevinmiştin. Sen gittiğin günden beri, çiçekleri boynunu bükmüş, sanki senin için ağlıyorlar.

Seni kaybettiğimiz günün ertesi, küçücük bir yavru kedi geldi evimizin önüne. Beni kendisine anne yaptı. Yavrumuzla birlikte bakıp büyütüyoruz.

Her sabah, gelen serçeler ve güvercinler, sen yoksun diye, bizi koruma altına almışlar. Camın altından ayrılmıyorlar.

Bürodaki, yardımcı hanım elektrik süpürgesiyle camının önünü temizlemek istediğinde, "Aman dikkat et! orada karıncalar var, ben oradaki karıncaları besliyorum" diyormuşsun. Merak etme karıncalara kimse dokunmuyor.

Her akşam, ben her yeri kontrol ettim derdin. Yatak odanın camını kapamayı unutmuşuz ve öylece uyumuşuz. Annem, Nazlı'nın rüyasında, gidin yavrumu bulun camları açık, kapatın demiş.

" Su bana hayat veriyor, doyamıyorum içmeye" derdin. Hiç su içmeyen ben, su içer olmuşum.

Seni ve annemi rüyada gördüm. Annem, olayın nasıl olduğunu soruyor, ben de heycanlı bir şekilde anlatmaya başlıyorum. Sen annemin yanındasın gülümsüyorsun. Annem, "hayır öyle olmadı" diyor ve ikiniz güler yüzlü bir şekilde yüzüme bakıyorsunuz.

Hiç yorum yok: