17 Haziran 2012 Pazar

NOT ETTİKLERİM

Doğa durumunda insanların tek kaygısı, fiziki ihtiyaçlarının giderilmesinden ibarettir. Bu basit ihtiyaçları karşılayacak şeyler de hemen ellerinin altındadır.

Bu açıdan, doğa durumunda insanların mutsuz olmasını gerektirecek bir neden yoktur.

Doğa durumunda insanlar arasında hiçbir manevi ilişki ve görev bağı da yoktur. Dolayısıyla; insanlar her türlü baskıdan uzaktır.

Doğa durumunda insanlar birbirlerine karşı ne iyi ne de kötüdürler; suç nedir, erdem nedir bilmezler.
Bu insanlarda sadece şefkat ve merhamet duygusu vardır.

Doğa durumunda insanlar arasında mücadele ve savaş yoktur. Çünkü istekleri sınırlı olan ve bu isteklerini, rahatça karşılayan, yalnızca, şefkat ve merhamet duygularıyla hareket eden insanların savaşmalarını gerektirecek bir durum yoktur.

Doğa durumunda insanlar kötülük yapmaktan çok, kötülükten kaçmayı yeğleyeceklerdir.

İnsanlar karşılaştıkları şiddet hareketlerini, cezalandırılması gereken davranış değil, fakat telafisi mümkün bir kötülük olarak değerlendireceklerdir ve intikam almaya kalkışmayacaklardır.

Böyle bir ortamda iyilik-kötülük, haklılık-haksızlık, eşitlik-eşitsizlik, benimki-seninki, gibi ayrımlar yoktur.

Bu dönemde insanlar arasında üstünlük, kendini beğenmişlik, soğukluk, kıskançlık, şüphe, korku, hile ve nefret de yoktur. İnsanlar özgür ve her bakımdan birbirleriyle eşittir.

Herkesin özgür ve eşit olduğu bu mutlu iyi düzen ne zaman bozulmuştur

Bu iyi hal uygar toplumun ortaya çıkmasıyla son bulmuştur.

Bir insan bir toprak parçasının etrafını bir çitle çevirip, "burası benimdir" deyince (mülkiyet ortaya çıkınca) uygar toplum kurulmuş, uygar toplumun kurulmasıyla da bu iyi/mutlu düzen son bulmuştur.

Mülkiyet, güç sahibi olma ve başkalarına hükmetme hırsı ile hareket eden, uygar toplum insanları arasında zamanla zengin-fakir, köle-efendi, üstün-aşağı, güçlü-güçsüz ayırımları oluşmuştur.

Bir başka deyişle; insanlar arasındaki eşitlik yok omuştur.

Uygar toplum insanındaki aşırı mülkiyet hırsı, doğa durumundaki şefkat ve merhameti yok etmiş; insanları cimri, kıskanç, çıkarcı, bencil ve kötü yapmıştır.

İnsanların daha fazlasına sahip olmak için giriştikleri mücadele, zenginlerin gaspları, fakirlerin haydutlukları, yeni doğmuş toplumu korkunç bir savaşa sokmuştur.

Hiç kimse ne zengin ne fakir, artık güvende değildir.

Bu duruma (savaş/güvensizlik durumuna) akıl çerçevesinde çözüm arayan insanlar artık doğa durumuna dönüş mümkün olmadığı için, bir toplum sözleşmesi ihdas ederek, devleti oluşturmuşlardır.


JEAN JACQUES ROUSSEAU


Hiç yorum yok: