9 Aralık 2010 Perşembe

NOT ETTİKLERİM

SUÇ YAŞTA DEĞİL HUYDADIR


Kendilerinde iyi ve mutlu ömür sürmek için azıcık yetenek olmayan kimselere, her çağ ağır gelir ama her iyiliği kendinden bekleyen insanlar için doğal zorunlulukların hiç biri kötü görünmez.

Bunların başında da yaşlılık gelir yaşlılığa herkes ulaşmak ister, ulaşınca da onu kötüler. Bilge olmayanlar işte bu derece mantıksızdırlar, bu derece dengesizdirler. Yaşlılığın düşündüklerinden daha çabuk sinsice geldiğini söylerler.

Bir kez bu adamlar kim? onlara kim, "yanlış hesap yapın" demiş?

Gençlikten yaşlılığa geçiş, çocukluktan gençliğe geçişten daha mı çabuk oluyor sanki? Sonra, insan ha seksen yaşında ha sekiz yüz yaşında olmuş, yaşlılığın ağırlığı aynı değil midir? öyle ya, geçmiş zaman ne denli uzun olursa, bir kez akıp geçti mi düşüncesizlerin yaşlılığını kolaylaştıracak avuntu yoktur.

Diyeceğim şu ki eğer bilgeliğime hayransanız (keşke bu bilgelik, sizin ilginize değer ve şanıma denk olsa!), bu bilgelik en iyi önder olan doğanın, tanrı gibi peşinden gitmek ona uymaktan başka bir şey değildir.

Her bölümü iyi yazıldığı halde son perdeye aldırış etmeyen beceriksiz şair gibi, doğanın öbür çağlara önem verip de yaşlılığa aldırış etmemesi olacak şey değil. Ama tıpkı ağaçta ve yerde yetişen meyvelerin zamanı gelince olgunluktan geçmesi ve düşmesi gibi, insan ömrünün de bir sonu olması zorunluydu.

Bilge insan buna uysallıkla katlanır: Doğaya karşı gelmek, devlerin yaptığı gibi, tanrıya kafa tutmak değil midir?

Yaşlılığa karşı en etkin silah nedir bilir misiniz?

Bilgili ve erdemli olmak

Bu erdemler uzun ve dolu bir ömür sürdükten sonra insana tadına doyulmaz bir zevk verir; Çünkü bunlar insanı hiçbir zaman, dahası yaşlanınca bile terk etmezler. (işin asıl önemli yanı da budur ya ...); üstelik iyi yaşadım diye düşünebilmesi, yaptığı birçok hayırlı işini anımsayabilmesi son derece tatlı bir şeydir.

Leontinoi'li Gorgias (yüz yedi yıl ömür sürmüş) hiçbir zaman, da çabalamayı ve çalışmayı elden bırakmamış. Dünya da neden öyle çok kalmak istediği sorulunca, "yaşlılığa kötüdür demem için hiçbir neden yok ki!" demiş.

İşte parlak ve bilge insana yakışır bir yanıt. Aklı kıt olanlarsa kendi kusurlarını, suçlarını yaşlılığa yüklerler;


Bilge insanların, en ağır sayılan iki şeye, yani yoksullukla yaşlılığa, bunlardan sanki hoşlanırmış gibi katlanırdı.

Doğrusu ben de iyi düşününce, yaşlılığı kötü gösteren dört neden buluyorum:

  • İnsanı işlerden uzaklaştırması
  • Bedeni zayıflatması
  • İnsanı hemen hemen her zevkten yoksun kılması
  • Ölüme yakın oluşu


Yaşlılık, insanı işlerden uzaklaştırırmış. Hangi işlerden? Gençlik ve güç isteyen işlerden mi?

Yaşlılara göre beden güçsüz olsa da, manevi güçlerle yapılabilecek işler yok mudur?

Quintus Ennius'un şiirinde söylediği gibi: "şimdiye dek başınızda olan aklınız nereye gitti de çılgınlar gibi şaşırdınız"

Yaşlıların işe yaramadığını söyleyenler boş konuşuyorlar. Böyle bir savda bulunmakla, denizde dümencinin hiçbir işe yaramadığını söylemiş gibi oluyorlar; "öyle ya " diyorlar, gemide kimi direğe tırmanır, kimi güvertede koşuşur, kimi sintineyi boşaltır, dümenciyse dümen elinde geminin kıçında rahat rahat oturur.

Yaşlılar gençlerin yaptığı işleri yapamazlar, ama çok daha büyük, çok daha iyi işler görürler.

Büyük işler kol gücü ya da hız ve çeviklikle değil; düşünce, sözünü geçirme, ortaya doğru düşünceler atmayla başarılır.



Akılla, zevk isteğini kendimizden uzak tutamadığımıza göre, doğru olmayan bir şeyin önüne geçtiği için, yaşlılığa karşı büyük minnettarlık duymamız gerekir.

Çünkü zevk isteği insanda düşünce bırakmaz; aklın düşmanıdır.

PLATON: Zevk kötülüklerin yemidir der.


Kendisini sözle savunan yaşlı, zavallıdır. Ne ak saçlar ne yüzdeki kırışıklıklar insana hemen saygı sağlamaz ancak onurlu bir yaşamdan sonra bu olgun çağa yetişen kimse, saygının en güzel meyvelerine erişir.

Bir yaşlıya selâm vermek, yanına yaklaşmak, onu görünce ayağa kalkmak, önüne geçmemek, onu geçirmek, ona akıl danışmak gibi, önemsiz ve sıradan görünen şeyler bile ona gösterilen saygının belirtisidir.

Saygının başladığı ödüllerle karşılaştırılabilecek, maddi bir zevk var mıdır? Bu ödüllerin en parlaklarını elde etmiş olanlar bence yaşam denilen tiyatro oyununu sonuna dek oynamışlar, hem de acemi oyuncular gibi, son perdede yere yıkılmamışlardı


Bir oyuncunun hoşa gitmesi için, oyunun bitmesine gerek yoktur, oynadığı perde de beğenilmesi yeter.

İşte bilge bir insan da yaşamın akışına dek yaşamak zorunda değildir; çünkü bir ömür, kısa da olsa, iyi ve onurlu olarak yaşamaya yetecek denli uzundur.

Yok daha uzunsa, çiftçilerin tatlı ilkyazdan sonra yazın, güzün gelmesine üzüldüklerinden fazla üzülmeye değmez.

Çünkü ilkyaz, gençlik demektir; gelecekteki meyveleri müjdeler, ondan sonraki mevsimler ürün alma mevsimidir. Birçok kez söylediğim gibi, yaşlılığın meyvesi de o çağa gelmeden önce bol bol iyilik etmiş olduğunu anımsamaktır.

Doğaya uygun olan her şeye iyi demeli yaşlıların ölmesi kadar da doğaya uygun ne vardır?

Gençlerin başına ölümün gelmesi doğaya aykırı bir şeydir. İşte bunun için gençlerin ölmesi bana, harlı bir ateşin bol suyla söndürülmesi gibi gelir; yaşlıların ölümü ise geçmiş bir ateşin hiçbir etki ile değil de, kendiliğinden sönmesi gibidir.

Nasıl elmalar hamken çekilip kopartılır, iyice olgunlaşınca düşerse, öylece gençlerin canını bir güç çeker alır da yaşlılar olgunluktan ölür.

Bu olgunluk bana öyle tatlı geliyor ki ölüme yaklaştıkça, uzun bir deniz yolculuğunda sonra, karayı görür gibi oluyor sonunda limana varacağımı sanıyorum.






Cato:

Kendilerinde iyi ve mutlu ömür sürmek için, azıcık yetenek olmayan kimselere her çağ ağır gelir ama her iyiliği kendinden bekleyen insanlar için doğal zorunlulukların hiç biri kötü görünmez.


BEN SİZE GENÇLİKTEKİ TEMELLERE DAYANAN YAŞLILIĞI ÖVDÜM



MARCUS TULLİUS CİCERO


Not: Cicero'nun (Cato Maior adlı eserinden)

Hiç yorum yok: