19 Haziran 2011 Pazar

NOT ETTİKLERİM

YURTSEVERLİK


Basın Yayın Bakanı, önceki gün konuştu. Konuşmasını bütünüyle beğendik. Ama üstünde durmamız gereken bir nokta var: Bir bakanın yurduna insanca bir ahlâk adına seslenmesi ve ona ödevlerini anımsatması her zaman rastlanan şeylerden değildir.

Bakan, birçok Fransız'ın nasıl güçsüzlükten, ihanete kadar sürüklendiğini açıkladı.

Düşmana yaranan ve işin kolayına kaçan insan, bir yerde duramıyor ve bir ödünden diğerine sürükleniyordu.

Bir ödün diğerinden daha ağır değildi, ama ikisi bir araya gelince, bir alçaklık oluyordu. İki alçaklık bir araya gelince de, insanda onur diye bir şey kalmıyordu.

Gerçekten de yurdumuzun dramı budur işte. Bunu önlemenin kolay olmayışı, insan bilincinin işe karışmasından ileri geliyor.

Çünkü, bu durumda EVET ya da HAYIR demenin keskinliği var. Fransa köhneleşmiş bir bilgeliğe dayanıyordu.

Bu bilgelik, genç kuşaklara şöyle bir ders veriyordu:

"Yaşam böyledir, kimi işleri oluruna bırakmalı, ödün vermek gerekir. İnsan coşkunluğu uzun sürmez; kötülerin, ister istemez, haklı oldukları bir dünyada, haksız duruma düşmemeye çalışmalı"

Biz bu durumdaydık işte. Bizim kuşağımızın insanları, haksızlık karşısında irkilince, "bu da geçer" diyorlardı.

Böylece, işin kolayına kaçan ve dünyaya küsen bir ahlâk, insandan insana yayıldı.

Böyle bir hava içinde, Fransa'yı kendi üstüne eğilmeye çağıran, ürkek ve titrek bir sesin yapacağı etkiyi bir düşünün.

İnsanın en kolayına gelen, rahatını arayan yanına başvuran, kazançlı çıkar her zaman.

Onur isteğine gelince, bu istek kendine ve başkalarına karşı korkunç bir sorumluluğu gerektirir. Yorucu bir iştir bu, orası öyle. 1940'tan önce de birçok Fransız yorulmuştu gerçekten.

Hepsi yorgun değildi. Resistance'a (Dayatış Hareketi) katılan Fransız'ların çoğunun, yurtseverliği meslek edinmiş insanlar olmaması, birçoklarını şaşırtmıştı.

Neden böyle oldu? Çünkü, yurtseverlik gerçekte bir meslek değildir. Kimi insanlara göre yurtseverlik, yurdunun haksız olmamasını istemek ve bunu yurduna söylemektir.

Bir de şu var: Bu adamların giriştikleri garip savaş, yalnız yurtseverlik kaygısıyla olmamıştır.

Bu işte bir incelik, bir duyarlılık, her türlü dalavereden iğrenen bir dürüstlük, burjuvaların kusur saydığı bir gurur, kısacası bir " HAYIR" deme gücü gerekiyordu.

Birçok bakımdan zavallı olan bu dönemin büyüklüğü şuradadır ki, bu dönemde insan seçtiğini tertemiz bir yürekle seçiyordu. Bu dönemde insan, boyun eğmemeyi en büyük ödev sayıyor, uzlaşmacı ahlâk, sonunda topu atıyordu.

Bu dönemde kötüleri haklı da bulsanız, haksız olmayı kabul etmek gerekiyordu. Yaşamak için, utanca, yalana ve zorbalığa katlanmaktansa, ölmeye razı olmak zorundayız.

İşte, bugün Fransa'da ve toplumun her basamağında yeniden kurulması, yeniden uyandırılması gereken duygu, bu bükülmezlik ve boyun eğmezliktir. Şunu bilmeliyiz ki, her bayağılığa katlanma, her vazgeçme, her kolaya kaçma, bize düşman tüfekleri kadar zararlıdır.

Şu dört yıllık, korkunç sınavlarda yorgun düşen Fransa'nın artık yorulmaya, yorgun bir Fransa olmaya hakkı yoktur.

Yeniden kalkınmamızın tek koşulu budur.

Bizi kurtaracak şey, "HAYIR" demesini bilmiş olan insanlarımızın yarın aynı sarsılmazlıkla ve çıkarım düşünmeden "EVET" demesini bilmeleridir.


ALBERT CAMUS

Hiç yorum yok: