13 Haziran 2010 Pazar

NOT ETTİKLERİM

BU DA GEÇER

Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye ulaşır. Karşısına çıkan insanlara, kendisine yardım edecek, yemek ve yatak verecek biri olup olmadığını sorar.

Köylüler, Derviş'e kendilerinin de fakir olduklarını, evlerinin küçük olduğunu söyler ve Şakir diye birinin çiftliğini tarif edip oraya gitmesini salık verirler. Derviş yola koyulur, yolda birkaç köylüye daha rastlar. Onların anlattıklarından, Şakir'in bölgenin en zengin kişilerinden biri olduğunu anlar. Bölgedeki ikinci zengin ise Haddad adında bir başka çiftlik sahibidir.

Derviş, Şakir'in çiftliğine varır, çok iyi karşılanır, iyi misafir edilir, yer, içer, dinlenir. Şakir de ailesi de hem misafirperver hem gönlü geniş insanlardır... Sonra tekrar yola koyulma zamanı gelir. Derviş Şakir'e teşekkür ederken;

"Böyle zengin bir insan olduğun için hep şükret" der

Şakir ise şöyle cevap verir:

"Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz, bazen görünen de gerçeğin kendisi değildir. Bu da geçer..."

Derviş Şakir'in çiftliğinden ayrıldıktan sonra bu söz üzerine uzun uzun düşünür. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra, Dervişin yolu yine aynı bölgeye düşer. Şakir'i hatırlar, tekrar ona uğramaya karar verir. Yolda rastladığı köylülerle sohbet ederken Şakir'den söz eder.

Haaa o Şakir'mi der köylüler, O iyice fakirleşti, şimdi Haddad'ın yanında çalışıyor."

Derviş hemen Haddad'ın çiftliğine gider, orada Şakir'i bulur. Eski dostu yaşlanmıştır, üzerinde eski püskü giysiler vardır. Üç yıl önceki sel felâketinde bütün sığırları telef olmuş, evi yıkılmıştır. Toprakları da işlenemez hale geldiği için tek çare olarak, selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Haddad'ın yanında çalışmak zorunda kalmıştır. Şakir ve ailesi üç yıldır Haddad'a hizmetkârlık yapmaktadır.

Şakir bu kez Derviş'i son derece mütevazı olan evinde misafir eder. Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşır...

Derviş vedalaşırken Şakir' olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler ve Şakir'den şu cevabı alır:

"Üzülme... Unutma, bu da geçer..."

Ölüm de mi geçer?..

Derviş gezmeye devam eder ve aradan yedi yıl geçtikten sonra yolu yine aynı bölgeye düşer. Şaşkınlık içinde olan biteni öğrenir. Haddad birkaç yıl önce ölmüş, ailesi olmadığı için de bütün varını yoğunu en sadık hizmetkârı ve eski dostu Şakir'e bırakmıştır. Şakir Haddad'ın konağında oturmaktadır, kocaman arazileri ve binlerca sığırı ile yine yörenin en zengin insanı olmuştur.

Derviş eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar sevindiğini söyler ve yine aynı cevabı alır. "Bu da geçer..."

Birkaç yıl daha sonra Derviş yine Şakir'i arar. Bir tepe gösterirler, tepede Şakir'in mezarı vardır ve taşında şu yazılıdır: "Bu da geçer"

Derviş, "Ölümün neresi geçecek" diye düşünür ve gider.

Ertesi yıl Şakir'in mezarını ziyaret etmek için geri döner, ama orada mezar filan yoktur. Büyük bir sel gelmiş, bütün tepeyi sürüp savurmuştur. Şakir'den geriye hiçbir iz kalmamıştır.

...

O yıllarda ülkenin Sultanı, kendisi için çok değişik yüzük yapılmasını ister. Bu öyle bir yüzük olacaktır ki, Sultan mutsuz olduğunda umudunu tazeleyecek, mutlu olduğunda ise mutluluğun tembelliğine kendini kaptırmasına izin vermeyecektir.

Hiç kimse Sultanı tatmin edecek böyle bir yüzüğü yapamaz. Bir gün Sultan'ın adamları bu bilge Derviş'i bulurlar, yardım isterler. Sultan yüzük işine takmıştır.

Derviş Sultan'ın kuyumcusuna hitaben bir mektup yazıp verir.

Kısa bir süre sonra yüzük Sultana sunulur. Sultan önce bir şey anlamaz, çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Sonra üzerindeki yazıya gözü takılır, biraz düşünür ve yüzüne büyük bir mutluluk ışığı yayılır. Yüzüğün üzerinde "BU DA GEÇER" yazmaktadır.

Not: Bu hikâye, parmağındaki yüzüğe (yaşadıkları mutlulukların ve acıların anlık yaşandığını, her şeyin gelip geçici olduğunu) bakarak, "BU DA GEÇER" yazısının varmış gibi, gözlerinde canlanacağını düşünüyorum. Bu hikâyeden ders alacak insanlara ithaf olunur.


Hiç yorum yok: