9 Temmuz 2010 Cuma

ANILARIM

Sene: l970
Yer : İstanbul - Cihangir
Okul: FİRUZAĞA İLKOKULU

İlk okul 4. sınıfa gidiyorum. Sınıf öğretmenlerimle ilgili anlatacağım ne yazık ki güzel anılarım yok. O sene 4. sınıfı tekrar etmek zorunda kalmıştık. Birinci sınıftan itibaren, her sene 4-5 öğretmen çeşitli sebeplerden dolayı ayrılıyordu. Ve eğitimimiz istikrarlı ilerlemiyordu.

Bugün, adını dahi hafızamdan sildiğim erkek öğretmen gelmişti sınıf öğretmeni olarak. Eğitimin ikinci yarısıydı. Sınıfımızı denetlemek için müfettiş gelmiş, bizleri teker teker kaldırarak soru soruyordu. Sorulan sorulara doğru cevaplar verdiğim için, müfettiş bütün sınıfa alkışlatmış ve teşekkür etmişti. Acaba o günkü başarımın, yaşadıklarımda bir etkisi var mı diye düşünüyorum. Çünkü başarılı olduğum zamanlar, karşımda hep birlikte hareket eden insanların gruplaştığını ve beni dışlayarak yalnız bıraktıklarını fark ettim.

Bir gün sonra, ders yaparken sınıfın kapısı vuruldu ve hademe içeriye girdi. Öğretmene benim adımı söyleyerek, İdareden çağrıldığımı söyledi. Öğretmen niçin diye sormadan, hademeyle gitmemi söyledi. Müdür odasının kapısını tıklatan hademe, ben içeriye girdikten sonra, kapıyı kapatarak gitti.

Müdür ŞADUMAN hanım masasından kalktı ve yanıma geldi. Yan taraftaki koltukta sınıf arkadaşım AYFER'in annesinin oturduğunu fark ettim. Müdür kapıya yöneldi ve kapının kilidini iki kere çevirerek kilitledi. O anda kötü bir şeylerin olacağını fark ettim.

Aniden sert bir şekilde yüzüme iki üç tokat attı ve saçımdan kavrayarak, başımı koltuklara, duvarlara vurmaya başladı. Dayak atarken hiç bir şey söylemiyordu. Arkadaşımın annesi sadece izliyordu. O seneler önlüklerimiz siyah renkti, yakalarımız beyaz. Anneciğim beyaz bir mendili, süs mendil yapmış, göğsümdeki cebime yerleştirmişti. Diğer mendilim yan ceplerin birinde. Burnumdan oluk oluk kan akıyordu. Mendilimi almak istiyorum alamıyorum, yüzüm gözüm kan içinde. O kadar uzun sürmüştü ki; küçük bedenime yapılan işkence, gözlerimin karardığını ve yere yığıldığımı hatırlıyorum.

Tekrar, ite kaka kaldırarak başımı deri koltuklara defalarca vuruyordu. Anahtarla, kapıyı açtı ve kapının önünde bekler vaziyette duran iki erkek hademe kollarıma girerek, beni sınıfıma çıkardılar.

Kapıyı tıklattılar ve beni sınıfa bırakarak, ayrıldılar hiç konuşmadan. Öğretmen kanlar içindeki önlüğümü ve şişmiş suratımı hiç görmeden yerime geçmemi söyledi her şey normalmiş gibi davrandı. Ve işin ilginç yanı, ben aileme hiç bir şey söyleyememiştim. Üzerimdeki kanlarla ilgili ne demiştim anneciğime bilmiyorum. Çünkü tekrar aynı şeyleri yaşayacağımdan korktuğumdan mı yoksa, dayak sırasında tehdit mi edilmiştim bilmiyorum.

Şu anda yazıyı yazarken kendimi çok kötü hissediyorum. Bu olaydan sonra ben hiç çocuk olamadım. Her an her yerden kötülük gelecek diye kimseye güvenemedim. Hep korkularımla yaşamaya çalıştım. Bugün hala beni döven müdürü ve özellikle hiç bir şey yaşanmamış gibi davranan sınıf öğretmenimi, hiç affetmiyorum. Arkadaşın annesini ise .....

Onbeş yirmi gün, sınıfta hiç kimseyle konuşmadım. Bir gün, müdür odasındaki hanımın kızı, arkadaşım AYFER'e daha sonra, müdürün arkadaşı olduğunu öğrendiğim, annesinin de olduğu olayın neden olduğunu sorduğumda, merdivenlerden inerken göğsüne çarptığım için, annesinin dövdürdüğünü söyledi.

Yıllar sonra, televizyonda (kayıtlı bulunabilir) sabah programlarının birinde, seyirciler arasındaki bir hanımın, ayağa kalkarak çocuklarının kendisini öldüresiye dövdüğünü ve sokağa attıklarını çaresizlik içinde anlatarak yardım istiyordu. Sonra bir kaç kanalda daha rastladım bu hanıma. İlahi adalet bu olmalıydı, müdür odasındaki mağrur bakışlı, şiddeti ve işkenceyi soğukkanlılıkla izleyen hanımdı. Çocuklarından şiddet gören ve maddi imkânlarını kaybetmiş, yardım isteyen kadın.

Ben hala o günkü olayı neden yaşadığımı bilmiyorum. Paylaşımlarımda iyi olayların umut olması, kötü olayların bir daha başka masum, savunmasız çocukların yaşamaması için, yazmak istedim.

Azeri bir doktor, çocukluğumuzdan itibaren yaşadığımız kötü olayları, bir taşa benzeterek, ceplerimize doldurduğumuz o taşların ağırlığından, duygu dünyamızda bir taraflara eğildiğimizi, yaşadıklarımızla yüzleşerek, ağırlık yapan taşları teker teker atmamız gerektiğini anlatmıştı.

Üniversitelere girişte, Öğretmenlik ve gazetecilik bölümlerinin en yüksek puanla girilmesi gereken bölümler olduğunu düşünüyorum. Özellikle öğretmen olacak adayların psikolojik testlerden geçirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Hiç yorum yok: