11 Ağustos 2010 Çarşamba

ANILARIM

Sene : 1967
Yer : Cihangir
Okul : Firuzağa İlkokulu

HİPERAKTİVİTE VE DİKKAT DAĞINIKLIĞI ÜZERİNE YAŞADIKLARIM

İlkokul ikinci sınıfa gidiyorum, 55 - 60 yaşlarındaki öğretmenimiz FAZİLET HANIM ders başladığında, dokunulmazlıkları olan ilk üç gurubun oturduğu, ilk sıraları sevgi ve şefkatle selâmlayarak ilerlerdi. İkinci sırada oturan ben ve diğer arkadaşlara doğru ilerlerken yüz ifadesi hemen değişir, uzun ojeli tırnakları ile çocukların ya kulaklarını büker ya da kollarına çimcik atardı. Sevgi ve saygı dolu bir ailede yetişmiş olan ben öğretmenin yaptıklarına bakarak, anlatacaklarının artık bir önemi olmayacağını anlayarak derslerden kopardım.

Karne dönemi geldiği zaman karneme şöyle bir not düşerdi." Çocuğunuz çok zeki ama dikkati dağınık" dikkati dağınık olmayayım da ne yapayım. Bütün sınıfı çimciklese hepimize aynısını yapıyor derdim. Fakat dokunulmazlıkları olan öğrencilere yapmayıp, çoğunluk olan bizlere yapmasına bir anlam veremez, Neden? Niçin? Sorularıma cevap arardım, tertemiz çocuk kalbimde.

Dikkati dağınık dediği dakikalarda, ben çoktan hayat bilgisi kitabımdaki köylere gider, derelerin üzerindeki, tahta köprüden geçer, yem yeşil çimenlere oturarak, deredeki anne ördek ve onu takip eden yavru ördekleri izlerdim hayal dünyamda.

Karnelerimizi alıp eve gittiğimizde, karnenin sağ tarafını göstererek, hepsinin 5 olduğunu söylerdim. Fakat karnenin sol tarafının önemli olduğunu anlatırdılar. Gerçi karnenin sağındakilerde, solundakiler gibi gerçeği yansıtmıyordu. Ben her zaman öncelikle karnenin sağ tarafındakilerinin gerçek değerlendirmeye tabi tutulup, onların doğruluğundan emin olununca, sol taraftakilerin kendiliğinden iyi olacağına inanmıştım.

Hayattaki duruşlarımızda karnenin sağındakilerin ne kadar önemli olduğunu anlarız. Solunu engelleseler de, hayattaki duruşumuz bize her yaşta çalışarak, solundakileri de başarabileceğimizi öğretir.

Sevdikleri öğrencilerin şımarık davranışlarına göz yuman öğretmenler, sevmedikleri öğrencilerin davranışlarını yaramazlık olarak adlandırıyorlardı. Heyecanlarımızı, coşkularımızı söndürerek davranış bozukluğu yapacak, bugünün moda terimi hiperaktif diyecekleri çocukların oluşmasına sebep olacaklardı.

Hiperaktivite den anladığım yüksek enerjili, zeki çocuklarımızın, derslerde dikkatini dağıtacak davranışlarda bulunmadan, yaşam haklarına saygı göstererek, enerjilerini sevgi ve saygı ile spora, güzel sanatların her hangi bir koluna yönledirerek, bugün marjinal hareketleri ile çığlık çığlığa, ben buradayım, beni duyan yok mu? Diye


Trafikte gereksiz yere korna çalan, yüksek ses ile müzik dinleyerek, insanları rahatsız eden, en önemlisi maç galibiyetlerinde, düğünlerde, silahla havaya ateş ederek, onlarca masum insanın ölmesine sebep olan, ona, buna, bana neden yan baktın diye dalaşan, yavrularımızın bütün bu hareketlerini birazıcık sevgi için, dikkat çekmek amacıyla yaptıklarını anlamalıyız.


Bütün dünya çocuklarını kendi evlâdım gibi görüyorum. Her hangi bir şekilde karşıma çıkan çocuklara kendi çocuğummuş gibi, sahip çıkarak, seviyorum ve koruyorum. İmkânlarım dahilinde hayat deneyimlerimi aktarıyorum. Çocuklarımızın kişiliklerinin geliştiği süreçte, gerekirse çocuklarımızın psikolojilerine zarar verecek en yakın akrabalarımızdan bile koruyarak, yara almadan sevgi ve saygı ile büyütelim. Siz yeter ki inanın çocuğunuza, başaramayacağı hiç bir şey yoktur. Sadece çok iyi gözlemleyerek, hayat yolunda tökezleyip düşmemesi için, önüne çıkacak taşları tek tek toplayınız.

Hiç yorum yok: